Reha MUHTAR\VATAN
Bir Ekim ayıydı...
Televizyonda 12 Eylül döneminin F-16 uçaklarıyla ilgili bir
yolsuzluk dosyasını işliyordum...
Programın tanıtımlarını gümbür gümbür girmiş, akşam yayına
hazırlanıyorduk...
Harıl harıl bir çalışma içindeyken, kanalın yönetimi “Bu
konuyu işlemeyin” dedi bana...
“Tanıtımını girdiğim konuyu program akışından
çıkartamam...” dedim...
Çok gergin geçen saatlerden sonra, programı yayından çektim
ve “Noter çağırarak durum tespiti yaptırıp” kanaldan
ayrıldım...
O günlerin Star’ında sansürlenen programımın ismi Ateş
Hattı’ydı ve benim çocuğumdu Ateş Hattı...
***
Kanal D’ye geçtiğimde, bana ilk söylenen sözü duyunca şok
olduğumu hatırlıyorum...
“Ateş Hattı ismini kullanman istenmiyor... Ateş Hattı’nı
çağrıştıran bir isim kullanman da...”
“Önemli değil...” demiştim, “hangi isim yönetim için
uygunsa olur kullanırız...”
Öyle demiştim, ancak içimden “çocuğumun öldürülmek
istendiğini” hissetmiştim...
Ne olacaktı ki Ateş Hattı ismi olsa...
Ayıp mıydı, günah mıydı, hükümlü bir mahkum muydu Ateş
Hattı?..
Haber Hattı ismini zar zor kararlaştırdık, çünkü “o da Ateş
Hattı’nı çağrıştırıyor” diye düşünülüyordu...
***
Bir insanın çocuğuna saldırmanın, bir canlının yavrusunu
yok etmeye çalışmanın, ne büyük bir infiale yol açacağını o
gün yaşayarak anlamıştım...
Sesimi çıkarmadım, ancak üç ay sonra program büyük
imkanlarla SHOW’a transfer olurken, Erol Aksoy’dan tek bir
şey rica ettim...
“Adı Ateş Hattı olacak...”
Patron “elbette” dercesine yüzüme baktı...
Pek de anlayamamıştı bu konuyu niye gündeme getirdiğimi...
Sonuçta bana transfer teklif ediyordu, adın ne önemi
vardı...
Ne istersem o olurdu...
***
Yılmaz Erdoğan’ın “Cebimde Kelimeler” diye tek kişilik bir
oyunu vardır...
Benim de “Cebimde Programlar...”
İkiz bebeklerimin dünyaya gelişini beklediğim günlerde,
CNN Türk’te benden her gece bir program yapmam
istenmişti...
Adını düşünürken bir ekip arkadaşım “Reha Muhtar’ın en
önemli özelliği ‘farklı’ olması, adı ‘Çok Farklı’ olsun
dedi...”
Herkes “evet” dedi, Çok Farklı koyduk CNN’deki o programın
adını...
Üç ay her gece saat 23’te o programı yaptık sabahlara
kadar...
Programdan çıkıp, çocuklarımın doğumuna hastaneye gittim,
hiç uyumadan bir 6 Mayıs sabahı...
Sonra Haziran geldi ve kanalın yöneticileri “bütçeyi biraz
düşürmemizi” istediler...
Oysa deli gibi çalışıyorduk ve düşürülecek bir bütçe
yoktu...
Mina ve Poyraz dünyaya gelmişti...
Güneşin bedenlerimizi ve çocuklarımı ısıttığı günlerdi...
Elalemin yine binbir hesaplı oyunlarıyla uğraşacak halim
hiç yoktu...
“Kalsın” dedim, “Bir başka bahara...”
Sonra da Kanaltürk’teki spor ekibiyle “Son Kale” programını
yapmaya koyuldum...
***
İki hafta üst üste program “gitmez” hale gelince, yeni
programımın ismi de belli olmuştu zihnimde...
“Çok Farklı...”
“Çok Farklı” da, tıpkı Ateş Hattı gibi çocuğumdu...
Çocuklarımın doğduğu programın adıydı...
Cebimde sansürlenen ya da engellenen programlardan
biriydi...
Yılmaz Erdoğan “Cebinde kelimeler” biriktiyordu...
Ben de “Cebimde sansürlenen ya da engellenen programlar...”
Sonunda Çok Farklı da yeniden doğdu işte...
Engeller engelleyebilseydi eğer, tarihte Rönesans (Yeniden
Doğuş) olmazdı...
Sanatçı ve yaratıcı yeniden doğuşları; Rönesans’ları
gerçekleştirebilen insandır...
Hayatı engellemeye çalışan herkes bilmeli ki, yaşam “ÇOK
FARKLI” yeni doğumlara gebedir...