PERİHAN MAĞDEN BU KEZ DE FİLM FESTİVALİ İZLEYİCİLERİNİ KIZDIRDI

Radikal yazarı Perihan Mağden´in, film festivali izleyicileri için, "Kıçları birbirine değmeden dolanamayan koyun sürüleri gibi" demesi film festivali izleyicilerini kızdırdı. İşte önce Mağden´in yazısı, sonra "festival izleyicisi" bir Medyatava okurunun yanıtı...

Google Haberlere Abone ol
PERİHAN MAĞDEN BU KEZ DE FİLM FESTİVALİ İZLEYİCİLERİNİ KIZDIRDI

Fayton, pardon, sinema sevdası



Şimdi biliyorsunuz Büyük Şehir'de 'sinema hastaları' var. 'Caz hastaları'.


'Tiyatro hastaları'. Genel olarak hasta vaziyetteler -'Nuri Alço: O bir festival insanı,' misali.
Kardeşim, her film mi ilgini çeker?


Japon yönetmenlerden Chabrol'e, Brian de Palma'dan Norveç sinemasına kadar seni ilgilendirmeyen bir adet yönetmen, bir tanecik film, bir mevzu olsun yok mudur?
Bu ne doymak bilmeyen sanat iştahasıdır?


Bu ne karındır; bu ne gözü dönmüşlüktür?


Ayrıca, dostça uyarmak icap ederse: 'Bugün sünnet, yarın Kumburgaz' misali, bunların da parası olsa, medyalama gücü olsa, bu hırsla, bu sanartlama aşkıyla: 'Bugün festival, yarın Ali Nur Velidedelemeoğlu.'


28 film izleyeni var. 35 bilet almış olanı var. Koştur koştur, koşturuyorlar.


Tabii benim demode bir şahıs olarak bu postmodernite hülasalarına gıcığım var.


Yoksa, şimdi siz Demokrasi Horozları: 'Giderler giderler. Elin gözü dürbün değil ki, kapayasın' diyeceksiniz.


Yalnız anlamadığım nokta şu idir: Madem bu kadar Sinema Sevdalısı kaynıyor şehrimizde, neden Haneke filmleri Alkazar'da taşş çatlasa iki hafta dayanmaktadır, 'Kız Kardeşim'e Fitaş'ta boş küçük salona oynamaktadır, 'Uzak' olsun, 'Dokuz' olsun beşinci günün filan sonunda küçük salonu boylamaktadır?


Hani kıçları birbirine değmeden dolanamayan koyun sürülerini hatırlayın bir.
Tıkış tıkış salonlara öyle bir girişleri var.


'Kalabalık İptilası.' Evet benim teşhisim bu.
Türklerde çılgınca bir kalabalık müptelalığı var. Kalabalıklar neyi yapıyorsa, kalabalıklar onu yapmak istiyorlar.


İkinci gıcıkella sorum da şu:


"Yavrum bu kadar sinema, bu kadar festival -Memleketten niçün sinema çıkmıyor?.."


Elde var iki yönetmen: Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz. Gerisi hakikaten fasa fiso. Fasa ve de farbelalı televizyonlama hadisesi.


Şimdi bunlara maddi imkân tanısan, manevi şırınga dayasan; yıllardır seyretmedikleri Godard ve Ozu kalmamışken, kalkar mesela, 'O Şimdi Asker'
çekmeye yazılabilirler.


Başımıza birer Yavru Sinan Çetin kesilebilirler.
O zaman da bunca yüklemeye, bunca dayamaya, bunca izlemeye -bu neticeSİZlik.


İnsan kötü kötü düşünmeden edemiyor. Acaba bunların süzgeçlerinden NE geçmektedir?


Bunların süzgeçlerinin delikleri yumruk kadar mıdır?
Yoksa bunların süzgeçleri bizatihi birer koca delikten mi oluşmaktadır?


Ne döksen anında yerlere mi boşalmaktadır?
Bu denli

NE KESTİN KOÇ

NE YEDİN HİÇ

durumu açıklamanın bir mümkünatı, bu memleket, bu Büyük Şehir dahilinde bulunmamakta mıdır?


Böyle meraklar içinde kıvranaduralım, hazan yaprakları misali-
'Yav sana ne? Olayı akışına bırak. Aksınlar festival festival. Bırak dağınık kalsın' demek de mümkündür tabii.


Sonuç olarak Tibet'in kapı gibi Budist felsefesi var; Richard Gere Hadisesi var.


Evet, ırgalıyor.


'Nuri Alço: Bir Festival Hastası' fenomeni maalesef bize de koyuyor.


Biz öyle gir internete, koş bilet, Kurt atla, hop zıpla insanı değiliz.


Yormuş hayat bizleri.
E, Bodrum'a yerleşip sakal da bırakmak arzusu yok içimizde.


Temiz temiz şu ana şehrimizde, itiş olmasın, kakış olmasın, içimizin çektiği filme, gönlümüzün istediği saatte damlayalım, baştan dördüncü/beşinci sıraya oturalım, hani olur a üç-dört filmden nasiplenelim;
BİZ DE İNSANIZ. BİZİM DE CANIMIZ VAR misali.


Giremiyoruz Festival Sevdalıları'yla rekabete.
Onlar Saf Rekabet zira: Sanart için yaşıyorlar.
Bizler de nasiplenemiyoruz-
Kenardan izliyoruz.


Ama dün ben bir Japon filmini, hem de BOŞ yer olduğu için 3. sıradan izledim ve harbi sarsıldım. Yarına da, o acıklı mevzuu bırakıyoruz.


Sağlıcakla kalın, festivalsiz insanlarım benim.
İlhan Uçkan ablanıza öptürdüm sizi.




Bu da bir Medyatava okurunun maili;



Sn. Mağden,


Sizin zaten neye sinir olmadığınızı merak ediyorum. İstanbul Film Festivali ile ilgili yazdığınız yazınız son derece kişisel "gıcık"lığınızı yansıtıyor ve bunu bu şekilde ifade etmeye hakkınız olmadığını düşünüyorum.


Filmlere zorla bilet vermiyorlar, istemezseniz gitmezsiniz, isterseniz de önceden rezervasyon formu verip rahat rahat istediğiniz filme yer bulur ve izlersiniz.


Tahmin edebilecek durumda olmanız gerekir ki, her konuda olabildiği gibi sinema konusunda da merak sahibi insanlar var. Dünya sinemasının örneklerini veya başka bir yerde izleyemeyeceğiniz belgeselleri bu festival sayesinde izleme olanağımız olduğu için ben kendi adıma çok seviniyorum. Vakit yaratıp da 25-30 filme giden insanları da hayranlıkla izliyorum.



Ayrıca eğer eleştirmek gerekirse ben de sizin niye "İki Genç Kızın Romanı" ismini verdiğiniz kitabı yazdığınızı merak ediyorum. Açıkçası o kitabı okudum ama okurken geçirdiğim zamana da bir o kadar üzüldüm.



İlle de yazmak istiyorsanız, sizin de daha nitelikli ve anlaşılır şeyler yazmanızı diliyor, yazı yazmanın amacının sadece eleştirmek, aşağılamak olmadığını hatırlatmak istiyorum. Bir ara ne güzel de ara vermiştiniz yazılarınıza.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin