NUR ÇİNTAY: 'YEMEKTEYİZ'DEN NE ÖĞRENDİK?'

Nur Çintay, Show TV'nin rating listelerinde kısa sürede üst sıralara yerleşen programı 'Yemekteyiz'den ne öğrendiğimizi yazdı.

Google Haberlere Abone ol
NUR ÇİNTAY: 'YEMEKTEYİZ'DEN NE ÖĞRENDİK?'

NUR ÇİNTAY A. / RADİKAL



‘Yemekteyiz’den ne öğrendik: Meğer Türk mutfağı yalanmış!



Önce taze haber: Şemsa Denizsel, Nişantaşı’ndaki Kantin’ini büyüttü. Eskiden mutfağın olduğu iç kısmı da lokantaya kattı, geniş ve ferah artık arka taraf böyle camekânlı olaraktan. Mutfağı da yeni tuttuğu alt kata taşıdı. Yılbaşından sonra aşağısı aynı zamanda dükkân olacak, Kantin’den bildik pek çok tadı sardırıp eve götürme imkânı bulunacak, uzun da bir tadım/atraksiyon masası kurulacak.
Ben Şemsa’yı çok takdir ederim. Esaslı mutfak bilgisi/görgüsü olan kızdır. İşini iyi yapan takıntılı, titiz tiplerdendir, dükkânın bizzat hep başındadır, o yüzden de yıllardır Kantin’in ne tarzı ne standardı değişir. Her yediğinize yüzde 100 bayılmayabilirsiniz ama hepsi
özellikli tatlardır. Köklü/klasik yemeklere hep bir numara katılmıştır, yorum eklenmiştir.
Evvelki gün bir arkadaşımla öğle yemeğine Kantin’e gittik. Uskumru yahniyle kestaneli pilici paylaşırken Şemsa da yanımıza gelince, “Yahu sen asıl şu ‘Yemekteyiz’i seyrediyor musun?” dedim.
Changa’nın ortaklarından Tarık Bayazıt’ın Radikal Cumartesi’deki yazısındaki gibi çünkü aynen, bu ülkede yemek işiyle profesyonel olarak uğraşan insanları intihara sürükleyebilecek kudrette bir program bu ‘Yemekteyiz’.
‘Ya bizim müşterilerin de arasında bunlardan varsa?’
kuruntusunu pişirip demleyip, işi gücü de kendini de kolayca devredebilir insan. ‘Her şey boş’ noktasına varmak için tek set kâfi.
Ben ‘Yemekteyiz’e geç uyananlardanım. Perihan Mağden’in ilk yazısı çalar saatti de aslında, önce denk düşüremedim, sonra burada yoktum, bayramdaki best of’u bile çok bölük pörçük gördüm. Derken fakat bir gece uykum kaçtığında tekrarlara rastladım ve coşkudan dehşete savrularak birkaç gece sabah ezanıyla yatacak kadar
kendimi kaybettim.
Bütün o ‘Gelinim Olur musun’lardan ‘Kalplerde İkinci Bahar’lara zamanında epey bir reality show mesaisi yaptığım için bu zırdeli ve kör cahillerin zırdeliliklerine o kadar takılmadım. Annemin babaannesi gibi televizyon kutusunu açıp içinden onları çıkarıp kıyasıya dövmek istemiyor mu gönül, istiyor, ama bu toplumun böyle ayarsız, şuursuz birtakım mahlukattan mürekkep olduğunu da bilmiyor muyuz, biliyoruz.
Beni asıl delirten bunların damak zevkiymiş, mutfak kültürüymüş, en ufak yemek bilgisi kırıntısıymış, hiçbirinden zerre nasiplenmemiş olmaları. Radikal Cumartesi’de Tarık Bayazıt’ın da Begüm Soydemir’in de yazıları çok tercümandı, yani bunların evinde gerçekten ne pişiyor? Allahım, bu insanlar ne yiyor? Köfte-makarna nereye kadar?
Ben ‘Türk mutfağı diye bir şey yokmuş’ diye hıçkırırken Şemsa’ya, o İstanbul mutfağının nasıl da kuruduğunu anlattı, Ermenileri ve Rumları kaçırmamızla nasıl yemek kültürünün de içine ettiğimizi, ki çok haklı. Ama sonra baktım laf kebaba, yöresele, kültürü onların ele geçirdiğine geldi. Halbuki bunların yöresele filan da tahammülü yok, kadıncağızın biri Antep usulü kuru patlıcan dolması yaptı diye işitmediği azar kalmadı. Acı, ekşi eşikleri o kadar düşük ki, kazara Çiya’ya gitseler her yemeği bozuk zannedebilirler!
Velhasıl ‘Yemekteyiz’ gerçek sandığımız şeyin boş bir efsane olduğunu gösterdi, onu da ufaladı, ezdi, eritti: Meğer Türk mutfağı diye bir şey yokmuş. Her şey yalanmış.


www.radikal.com.tr

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin