AHMET HAKAN'IN BAYKAL AŞKI
İSMAİL KÜÇÜKKAYA/AKŞAM
Deniz Baykal’ın konuk olduğu Tarafsız Bölge’den size çok ilginç,
eğlenceli ve hatta bazılarını çok önemli bulduğum notlar
aktarayım.
Daha önce de dikkatimi çekmişti, Deniz Bey ve Ahmet Hakan arasında
samimi bir ilişki var. Bu sahicilik ister istemez yayına ve reklam
aralarındaki espri ve diyaloglara da yansıyor.
Hikmet Çetinkaya tam programın başlamasına dakikalar kala, “Ahmet,
bu sendeki Baykal aşkı nereden geliyor?” diye takılınca ben atıldım
ve “Kaç defadır görüyorum, Deniz Bey’de de derin bir Ahmet Hakan
sevgisi var” dedim, gülüştük. Bu diyaloğu aynen Baykal’a aktardım o
da bana şu güzel değerlendirmeyi yaptı:
“Bende çarşaf açılımı var, Ahmet’te modernlik açılımı. İkimiz
birbirimize doğru ilerliyoruz.”
Hoş değil mi?
Bu konunun üzerinde daha önceden de düşünmüştüm. Deniz Bey ve Ahmet
Hakan “birbirlerinin dünyalarına dokunuyorlar, birbirlerini
anlıyorlar. Adeta birinin geçmişi diğerinin bugünüyle çakışıyor.
İkisi de içinde oldukları dünya görüşü ve ideolojilerin kalıplarını
esnetip, dogmaları sarsan kimlikler olarak ortak bir dil
kullanıyorlar. Tabuları yıkma cesareti gibi bir ortak paydada
buluşuyorlar.”
Baykal, Ahmet Hakan’ın önerdiği kitabı almış
Baykal, reklam arasında Ahmet Hakan’a “kitabı hemen aldım, okumaya
başladım” dedi. Hani Ahmet geçenlerde Baykal’a, İsmail Kara’nın
“Cumhuriyet Türkiyesi’nde Bir Mesele Olarak İslam” kitabını
önermişti. Yayın sonrasındaki yemekte konuyu yine bu noktaya
getirdim ve şöyle dedim:
“Ahmet Hakan daha önce de Akif Beki’ye bir kitap önermişti. Ahmet,
6 Eylül 2007’deki yazısında Akif’e, Mükerrem Sarol’un “Bilinmeyen
Menderes” kitabını okumasını tavsiye etmişti. Basın-iktidar
ilişkileri konusunda benim de çok önemsediğim bu kitapla ilgili
olarak Ahmet, yazısının sonuna “Akif Beki’nin bu kitaba sahip
olması için biraz sahaf dolaşması gerekir. Çünkü kitabın yeni
baskısı maalesef yok” diye not düşmüştü. Ben de okumaya, özellikle
dil çalışmalarına ve tarihe meraklı olduğunu bildiğim arkadaşım
Akif Beki’ye o tarihte bu kitabı hediye etmiştim. Deniz Bey’le
sohbetimizde bu konuyu da gündeme getirdim, böylelikle
medya-iktidar ilişkileri konusundaki sohbetimizi
derinleştirdik.
Deniz Bey’in Fehmi Koru korkusu
Baykal, dün tıpkı Başbakan Erdoğan gibi Mevlana törenlerine
katılmak üzere Konya’ya gitti. Yayın akşamı bu konunun üzerinde
ısrarla durmak istiyordu. Yeni yaklaşımları nedeniyle Konya
gezisinin çok daha anlamlı hale geleceğini düşünüyor olmalı.
Mevlana törenleri için üçüncü kez gidiyormuş. Hatırlıyorum, geçen
yılki Konya konuşması cidden çok iyiydi. Öğrendik ki metni kendisi
hazırlamış. “Yarına da hazırlanacağım ama bir kâbusum var: Fehmi
Koru” deyince şaşırdık, nedenini anlamaya çalıştık. “Mevlana aynı
Mevlana, ben aynı Deniz Baykal’ım, geçen yılki konuşmadan
yararlanmak istiyorum ama bunu yaparsam Fehmi Koru hemen intihal
yaptığımı yazar.” Yine gülüşmeler...
Hatırlarsınız, Fehmi Koru daha önce Emin Çölaşan’ın her yıl
Kubilay’ın şehit edilmesiyle ilgili aynı yazıları kullanmasını
eleştirmişti. Baykal bunu espri olarak gündeme getiriyordu. Sorduk,
bütün konuşma metinlerini kendisi hazırlarmış. “Aslında yazılı
metinden çok fazla konuşma yapmam ama Mevlana töreni gibi konularda
yazılı metin üzerinden gitmeyi tercih ediyorum” dedi.
Deniz Bey çarşaflı kadınlara rozet takmasıyla başlayan gelişmelerle
ilgili tartışmalardan memnun. “Toplumda zannettiğimizden çok daha
derin bir saflaşma varmış, onu gördüm” dedi. ‘Açılım’ yerine
‘Girişim’ demeyi uygun görse de sık sık çarşaf açılımı ifadesini
kullandı. “Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişi görüntüsünden sonra
televizyonlarda en fazla çarşaflı kadınlara CHP rozeti taktığımız
görüntüler yayımlandı” derken keyifliydi. Gece bittiğinde Deniz
Bey, Ahmet Hakan ve ben İstanbul’da bir yemekte buluşma konusunda
sözleştik. Sessiz ve sakin bir yerde... www.aksam.cm.tr