GÜNERİ CİVAOĞLU / MİLLİYET
AH ŞU MEDYA OLMASA!
Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı ve HSYK’yı Achilles topuğundan
vuracak bir anayasa değişiklikler paketinin oylanması demek olan
referandum, elbette önemlidir ama yukarıda saydıklarımla aynı
terazide tartılsa, terazinin kefesi kırılır.
Ve böyle birçok duyarlı süreçte konu siyaset balçığına
çekilmekte.
İktidar HAYIR‘cı muhalefeti PKK ve İmralı’yla “aynı safta olmakla”
suçluyor.
Muhalefet ise özellikle “İmralı’nın dar alanında iktidarı,
Öcalan’la paslaşmalar yaptığını” iddia ediyor.
Bu düşük irtifada söz kapışması medyaya -meşrebine göre-
yansıyor.
Zor süreçlerde bütün köklü demokrasiler teröristle de “gizli”
görüşmeler yapar.
Duyarlı konularda bunları gizli yapar.
Bizde de Mavi Marmara’nın ipleri gerdiği günlerde, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu Brüksel’deki bir otel odasında İsrailli bakanla
gizlice görüşmedi mi?
İsrail örneği PKK ve Öcalan ile yapılmışsa -ki bunun işaretleri
çok- hiç şaşmamalı.
Ama...
Resmi duruşu arkasındaki gölge oyunlarını yansıtan medyaya tepki
göstermek neden?
Köklü demokrasilerde, devletin dorukları, medyanın en üst düzey
yöneticileriyle -yazılmamak kaydıyla- dar kadrolu toplantılar
düzenler.
Bu bir kahvaltı ya da öğle yemeği olabilir.
Orada medya yöneticilerine “derin temaslar” anlatılır. “Gizli”
kayıtlı belgeler paylaşılır.
Bunlar yazılmaz ama ülkenin yüksek yararlarının gerektirdiği
bilgilerle donatılan medya yöneticileri yayınlarında buna göre rota
çizerler.
“Ah şu medya olmasa” demek yerine, doğru olanı “medyanın gücünden”
yararlanmaktır.