'İKİ BUÇUK YIL BOYUNCA KAN KUSTUM'

İlk kitabı "Tutkunun Kum Saati"ni bastırmak için iki buçuk yıl mücadele eden gazeteci Aycan Aşkım Saroğlu, Aktüel'den Necla Bayraktar'la kitabını ve ortaya çıkma sürecini konuştu...

Google Haberlere Abone ol
'İKİ BUÇUK YIL BOYUNCA KAN KUSTUM'

 


 


Röportaj: Necla Bayraktar/necla.bayraktar@aktuel.com.tr


Fotoğraflar: Muzaffer Sağlam


 


Biz gazetecilerin değişmez hayallerinden biridir kitap yazmak. Tahmin ediyorum yaşadığımız büyük koşuşturmacanın ve kan ter akıtarak hazırladığımız haberlerin çok kısa bir süre sonra, hem haberi yazan biz gazeteciler açısından -o haber basılırken biz çoktan başka bir maceranın peşine düşmüşüzdür- hem de okuyan -okuyucu da çoktan daha çok merak ettiği bir şey bulmuştur- için öneminin  kalmamasından. İsteriz ki, dikili bir ağaç misali bizim de ciltlenmiş, rafa koyulan bir kitabımız olsun. Herkes hayalini kurar ama çok azımız bir kitaba yazar olarak imza atabilir. Aycan bunu başardı, ilk kitabını çıkardı. Devamının geleceği ümidi içindeyim zira Aycan’ın renkli hayal gücünden mahrum kalmak istemem. Aycan çok uzun yıllar Aktüel’de çalıştı, uzun sure masa arkadaşlığı yaptık kendisiyle. Gerçekten çok renkli bir kişiliktir, komiktir, değişiktir. Astrolojiye, mistitizme duyduğu ilgi her şeyi belirler. Sizinle tanışınca önce burcunuzu sorar, sonra fal bakar. Baktığı fallar doyumsuzdur. Sonra müptela olursunuz, elinizde içilip, fal kapatılmış bir fincan ile çevresinde dolanır durursunuz. Kimseleri kırmaz, bazen zorla da olsa iki üç güzel şey söyleyiverir. Gezegenleri yakından takip eder ve size ne zaman ne yapmanız gerektiğini söyler. Çok iyi gazetecidir, özellikle ilgi duyduğu alanlarda ağzınız açık okuyacağınız haberlere imza atmıştır. Oldukça akıcı bir dili olan “Tutkunun Kum Saati”, meraklısını memnun edecek türden. Aycan, ilgi alanlarını, yaşam deneyimini ince bir süzgeçten geçirip, güzel öyküler çıkarmış ortaya. “Ben fantastik okumam” diyenlere inat okuyucuyu gerçekle hayalin sınırlarında  dolaştıran, “acaba varlar mı” sorusundan “keşke olsalar” hayaline sürükleyen öyküler yazmış. Kitabın mistik kahramanlarının dışında bir de gazeteci kahramanı var; Harun Tez. Harun Tez’i anlatırken, medyayı ve ilişkileri anlatmayı ihmal etmemiş, okuyucuya bu sektöre ilişkin çok gerçek tüyolar da vermiş. Öykülerin kahramanlarının değişik isimleri var; “Tango Çarli”, “Meysanus” ve diğerleri hepsi özenle yaratılmış. Arkadaşım yazdı diye değil; ben “Tutkun Kum Saati”ni çok sevdim. Alınız okuyunuz…


 


 


*Kitabın için fantastik demek doğru mu?


İyi ki bu soruyu sorup, içimdekini açıklama fırsatı verdin. Fantastik edebiyat, ülkemizde ciddiye alınmayan bir tür. Fantastik yazıyorsan, önemli bir yazar olamazsın mesela. Hele de “spritüel” yani “ruhsal” konularla ilgili bir şeyler karalıyorsan asla entelektüel kabul görmezsin. Oysa dünya edebiyatı, fantastik yazan büyük yazarlarla dolu.. .Mesela Edgar Allan Poe, Tolkien, Borges, Lewis Caroll gibi. Buna Harry Potter’ın yaratıcısı J.K Rowling’i de katabiliriz. Sinemada Matrix serileri, Star Wars’lar da fantastikti ama her biri felsefeleriyle kült oldu. Fantastik edebiyat, tıpkı diğer edebiyat türlerinde olduğu gibi, ruhunu hayattan alır. İnsan ruhunun temel felsefik meseleleri, fantastik yazının en önemli konularındandır. Aşk, intikam, iyi-kötü çatışması, hırs, yaşam-ölüm gibi. Sadece fantastik yazan kişi, insan ruhunun labirentlerinde hayal gücüne sansür koymadan dolaşır. Ben de ilk kitabımda, kendimce insan ruhunun temel hikâyelerini hayal gücüme sansür koymadan anlatmayı denedim. Fantastik yazan insan, kendi kurguladığı bir masal âlemi yaratıp, hayatı bu âlemde anlatır. Çocukluğumdan beri masallar, rüyalar anlatılan bir evde büyüdüm. Yaşlı anneanneler, babaanneler, halalar… Hep masallar, rüyalar anlatıldı, bu hayal gücümü besledi. Bu anlamda kitabım, insan ruhunun gerçeklerini, fantastik bir dünyada anlatmaya çalışan bir masal diyelim. 


 


 


*Karakterleri nasıl yarattın?


Çoğu çevremde tanıdığım, bazen bir haber için karşılaştığım, bazen bir davranışını, bazen bir sözünü kullandığım, “patchwork” insanlar. Tabii hepsinde benden birer parça var, ama onları olabildiğince kendimden uzaklaştırmaya çalıştım, çünkü senden ne kadar uzak olursa yazmak o kadar eğlenceli. Erkeğin diliyle yazmak da eğlenceli geldi. Tango Charlie karakteri gerçekten, 6-7 Eylül olayları sırasında, İstanbul’dan Kanada’ya göçmek zorunda kalan gerçek bir insandan esinlenerek yazıldı. Dokuz yaşımda tanıştığım, uzun yıllar yanyana yaşadığım Rum asıllı bir ablam sayesinde bu yakınlık normal. Tango Charlie adı da, uluslararası sularda acil yardım çağrısı için Türkiye’nin deniz dilindeki kodu. Bir gemiciden duymuştum. Harun Tez yıllardır erkek arkadaşlarla çalışmanın, maçlar sayesinde onların erkek muhabbetlerine ortak olma lüksünün ve biraz da hayal gücümün ürünü. Kendisi Türk basınının hayli tanıdık çehrelerini tek bir karakterde birleştirdi… Darendau ve Meysunas’a gelince... Onlar aslında aynı kadın. Her kadının içinde, bir şahane bir de ucube tanrıça vardır. En güzel kadın bile kendini bir parça çirkin, en çirkin kadın bile kendini güzel bir tanrıça gibi hisseder. Yine her kadın, hem teslim olmayan bir dişi hem de şefkatli ve teslimiyetçi bir annedir. Darendau ve Meysunas aynı kadının farklı yüzleridir, hepimiz gibi. Ve asıl önemlisi her kadın sevildikçe güzelleşir... Bazen bu kadınlar hayat içinde ayrılabilirler ve Marjik gibi adamlar onları başka bir yerde bulabilir. Ama biraz dikkatli baksalar, tüm kadınların içinde ikisini de görebilirler.


 


*Samaros, Meysunas gibi isimleri nasıl belirledin? Bu isimlerin senin için bir anlamı var mı?


Tamamen kulağıma hoş gelip gelmemesine göre belirledim. Yalnızca Marjik adını, Tarot kartında “Magic” denen bir joker kartından esinlenerek buldum. Genç, yakışıklı, yüzünde kâh güvenilmez, kâh kışkırtıcı bir havayla bakan bir delikanlı resmedilir o kartta. Marjik de hem güvenilir hem güvenilmez, hem de sürprizli biriydi.


 


*Samaroslar Navi halkına (James Cameron’un filmi Avatar’daki) benziyor. Tesadüf mü, yoksa dünyanın neresinde olursa olsun insanlar böylesine barışçı halklara özlem mi duyuyor?


İlk hikâye aslında ilk kez 1998’de düşünüldü ve 2004’te yeniden yazılmaya başlanıp 2006’da roman olarak kabası bitirildi. Yayınevinin “hikâyeleriniz kısa geldi, bu şekilde basamayız” itirazı üzerine ani bir kararla kısaltılarak, bu kitaba yetiştirildi. Aslında ayrıntılandırıp, ince çalışıp roman yapmak niyetindeydim ama kısmet... Cameron’dan önce bulmuştum yani... Haklısın, doğayla bütün, barışçı, yaşadığı her ana kıymet veren, tüm yaratılanlara yaratandan ötürü saygı duymayı başarmış, ütopik bir yer, insanlar hayal ettim. Ancak bu yeri, gelecekte değil de geçmişte yitik bir kavim gibi yazmayı tercih ettim.


 


*Gazeteci gerçekleri yazar, edebiyatçılar için hayal etmek, tasarlamak esastır. Sen gazeteciden, edebiyatçı kimliğine nasıl geçtin? Bir de seni hep Aycan Saroğlu olarak tanırken, “Aşkım” adı nereden çıktı?


Hep bir parça hayalciydim galiba, bilenler bilir, astrolojiyle ilgilenirim, fal bakarım, kaderciyimdir... Üstüne üstlük bugün artık basında hatta televizyonlarda dahi haber olabilen ruhsallıkla ilgili konuları yayın dünyasına ilk taşıyanlardanım. Aktüelciler bilir... Aşkım’a gelince... Bir haberde tanışıp, sonra dost olduğum, enerji dengeleme uzmanı bir arkadaşım var; Zeynep Sevil Güven... Bir gün baktım adını “Zeynep Sevil Alan Güven” diye değiştirmiş. “Alan adı da nereden çıktı” dedim. Bana “İnsanlara çok fazla verdiğimi ama pek alamadığımı gördüm, kendime Alan adını aldım ve kendimi bu isimle uyumladım” dedi. “Aşkım” adını o önerdi. Zira para ve sevgi enerjileri benzermiş... Aşkım’ı sevdim. Herkes benimsedi, sanki bu adla doğmuş gibiyim.


 


*Gazeteci karakterinin iç konuşmaları beni çok gülümsetti; içinde bulunduğumuz sektöre ciddi eleştirilerin var, bu konuda ne söylemek istersin?


Gülümsediğine sevindim, çünkü o iç konuşmaların büyük bir bölümü gerçeği yansıtıyor. Ne söylesem bilmem ki! Neresi doğru ki diye mi başlasam... Sektörün çok sancısı var ama ben durduğum yeri biliyorum. Orada çok acı çektim... Sektörümüz herkesin girmek istediği, herkesin yapabileceğini sandığı ve çoğunlukla da “emeksiz yemek” isteyenlerin üşüştüğü bir alan. Tabii istihbarat, polisiye, adliye gibi bölümlerin dışında... Ne yazık ki buna icazet veren, adam kayırmacı yöneticilerle de dolu. Bir de çok acımasız... Bir gün yukarıdasın, sonra üstün çizebiliyor, kimse seni tanımıyor... Meslekî dayanışma ne kadar az ise, meslekî ayak kaydırma o kadar çok. Yüksek egoların çarpıştığı bir sektör ayrıca. Tabii ki çok müthiş insanlar da çalışıyor bu sektörde, çok şey öğreneceğin, paylaşacağın ve seveceğin. Zaten Harun Tez de her şeyi sorguluyor, her şeyle dalga geçiyor, kendiyle bile...


 


*Kitabını bastırmakta zorlandın mı?


İki buçuk yıl boyunca kan kustum desem... Üstelik basından geliyorum, dışardan olsam ne olacaktı merak ediyorum. Kitabı bastırma ya da bastıramama hikâyesinden ayrı bir roman yapmayı düşünüyorum. Paulo Coelho’nun “Simyacı”sı gibi engelleri aşa aşa nihayet pes etme anında gelen bir netice olarak... Neyse ki, arkadaşım Gülenay Börekçi “Üzülme, Stephen King tam 18 yayınevinden reddedilmişti” deyip gaz verdi. Çok satan “Olasılıksız”ın yazarı Adam Fawer da 100 yayınevinden geri çevrilmiş galiba... Genç yazarlara demem o ki; size gül bahçesi vaat edilmiyor, bütün kapılar kapalı olabilir, taşı sıkıp suyunu çıkarmanız gerekebilir, benden söylemesi.


Bundan sonra, kafamda konusu belli bir roman var ama ne karakterler ne de ayrıntılar belli. Ne zaman yazılır, ne zaman biter bilmem, hayırlısı ne ise o olsun... 


 


 


Aycan Aşkım Saroğlu’nun GOA Yayınları tarafından yayımlanan kitabındaki “Kötülükçü”adlı öyküden…


 


“…Siz sevgilinizden intikam almak istiyorsunuz ve benim bir ‘kötülükçü’ olarak görevim, size onu en çok acıtacak, en iyi intikam planını sunmak. Onun yaralarını, bilinçaltını görebilirim, en hassas noktasını bulabilirim. Sonuçları kendiniz görebilirsiniz. Size üç seçenekli bir plan sunacağım. Sonuçlarını ekranlardan izleyeceğiz. Hangi seçenek size uygun gelir, aklınıza yatarsa onu uygulayacağız ve biliyorsunuz, kansız, trajedi boyutunda ve geri dönüşsüz olacak. O yüzden sorumluluğunuzu üstlenmeniz ve en doğru kararı vermenizi istiyorum…”


 


 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin