İKBAL GÜRPINAR: İLK EŞİM SEVGİLİSİNİ DE BALAYIMIZA DAVET ETTİ

TRT ile yollarını ayırdıktan sonra Kanal D'de "Yaşamaya Var mısınız" adında bir program başlayan İkbal Gürpınar, kendine dair bilinmeyenleri Hürriyet'ten Yener Süsoy'a anlattı.

Google Haberlere Abone ol
İKBAL GÜRPINAR: İLK EŞİM SEVGİLİSİNİ DE BALAYIMIZA DAVET ETTİ

İlk eşim sevgilisini de balayımıza davet etti



Yaşamak şakaya gelmez / büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın / bir sincap gibi mesela / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden / yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.


Böyle diyor Nazım Hikmet. İkbal Gürpınar ise hafta içi her gün Kanal D ekranlarından izleyicilerine "Yaşamaya Var mısın" diyor. Sürmeli gözlerinin, elma yanaklarının, kiraz dudaklarının en içlerine kadar gülerek... "Yaşama dair" ne varsa dinliyor, anlatıyor. Ne demiş sevgili Can Yücel:


Çiçek sulandığı kadar güzeldir / Kuşlar ötebildiği kadar sevimli / Bebek ağladığı kadar bebektir.


Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin / bunu da öğren / Sevdiğin kadar sevilirsin.


İkbal Gürpınar’la Çırağan Palace Kempinski’de Boğaz’ın ayaklar altına serildiği en kral odalardan birinde konuşuyoruz. Birazdan kendisinden 5,5 yaş küçük çiçeği burnunda eşi, makine mühendisi Burhan Karagözlü ile Koç Üniversitesi’nde okuyan oğlu Alper de aramıza katılacak. Bu arada otelin iki sempatik yöneticisi Eyüp Babür ile Levent Topçuoğlu bizzat gelip hoş geldiniz diyecek. Sonra İkbal Gürpınar bir başlayacak anlatmaya, zamanın nasıl aktığını anlamayacaksınız. Meğer o gülen gözlerin, tatlı dillerin gerisinde ne dramlar varmış, şaşacaksınız. Hatta ağlayacaksınız, isyan edeceksiniz. Uzatın elinizi, Hatice İkbal Sönmez Gürpınar’la bir yolculuğa çıkarayım size. İnişli çıkışlı, sevinçli, hüzünlü, heyecanlı, huzurlu bir yolculuğa. Hazır mısınız?


Bir programınızda "Dar kapıdan geçmeyince insan başarılı olmaz" dediğinizi hatırlıyorum.


- Bravo, çok doğru, ben de o dar kapılardan geçenlerden biriyim. Beni doğar doğmaz çocuğu olmayan bir akrabamıza vermişler. Ama onlar beni çok çirkin bulup geri göndermiş, yengem anlatmıştı. Hiç anne sütü emmediğimi iyi biliyorum. Ablam evlenene kadar ailem benim farkında değildi. Babam zorla beni Kırıkkale İmam Hatip Lisesi’ne yazdırdı. Şimdi bir sürü insan bana alkış tutuyor, "Ne güzel hem bu işleri yapıyorsun, hem de dinini biliyorsun" diye. Babam ilahiyat mezunu, bana imam hatibin ekstra kattığı bir şey yok ki. İlk sene erkeklerle ayrı sınıflardaydık, başımız örtüktü. Sonra Kenan Evren bir yasak çıkardı. Kızlarla erkekleri karıştırdılar, başımızı açtılar. Ben ilkokul 3’te başımı kapatmıştım zaten. Babam 1978’de hacca gitmişti, bir arkadaşı dedi ki "Babası hacca giden kızlar başlarını örterlerse, onlar kadar sevap kazanır." Benim de bu hoşuma gitti, sevap yazılsın diye başımı örttüm.


O zamanlar Kırıkkale’de hoşlandığım bir çocuk vardı. Sadece pencereden bakışma, başka ne olabilir ki? Babam bir gün bizi görmüş. "Seni vermiştim, bu iş burada bitecek" dedi. Orta’yı bitirince, babam beni rızam olmadan İzmir’deki yaşayan akrabasının oğlu Osman’a verdi. Nişanlımın ailesi, gözlerinin önünde büyümem için İzmir Fatih Koleji’nde yatılı okumamı istedi. Hafta sonları onlara evci çıkıyordum, hizmetçilik yapmak için. Millet sinemaya, tiyatroya giderken ben temizlik yapıp yemek pişiriyordum. 2. sınıfta babam aniden ayırdı beni nişanlımdan. Tabii, o vermişti, ancak o ayırabilirdi ya. Sebep, nişanlım babamın karşısında ayak ayak üstüne atmış.


HEMEN BOŞANMAK İSTEDİM


"Evlilik geleneksel olarak kadınlara sunulmuş tek gelecek. Birçok kadın ya evlidir, ya bir zamanlar evliydi, ya da evli olmadığı için acı çekiyordur." (Simone De Beauvoir)


- Nişanlımdan ayrıldıktan sonra İzmir’de bir yıl daha okudum. Fizik, kimya, matematikte TÜBİTAK öğrencisi oldum, yarışmalara hazırlanıyordum. Çok başarılı olduğum için ödül olarak Halley Kuyrukluyıldızı’nı bile göstermişlerdi. 1986’nın 19 Mayıs’ında tatil için Kırıkkale’ye geldim. Baktım bizim evde annemin akrabası misafirler var, hoş geldiniz deyip odama geçtim. Meğer o gün geleceğimden haberleri varmış, bana görücü gelmişler. Okumak istediğimi söyleyip itiraz ettim ama, nafile. "Seni okutmayacağız, ya bununla evleneceksin ya da evde oturacaksın" dediler. Dediklerini çaresiz, içim kan ağlasa da yapmaya mecburdum. Eşim TED Ankara Koleji mezunu inşaat mühendisiydi. O kolej mezunu bir mühendis, ben ise lise 2’den terk biri. Uyum sağlayamayacağımız baştan belliydi. İlk defa size anlatıyorum, eşim balayımıza sevgilisini de davet etmiş, düşünebiliyor musunuz? Bunu duyar duymaz boşanmak istedim, ailem asla kabul etmedi. Annem de, babam da "Ancak kefen ayırır" dediler. Hamile kaldım, kocama müjde vereyim dedim. Telefonda kükredi; "Hemen aldıracaksın onu" diye. Ama kürtaj olacak param yoktu. Anneme söyledim; "Günahtır, asla aldırtmayız" dedi. İyi ki de aldırtmamışım. Ve işte böylelikle benim biricik oğlum Alper doğdu. "En karanlık an, şafak sökmeden hemen önceki andır" sözüne inanıyorum.


Kahkaham yüzünden TRT’den kovdular


- Kahkahalarım yüzünden TRT’den kovuldum Yener Bey. Ayrıca, biz programda kadınların cinsel sorunlarını da çok açık konuşuyorduk. Türk kadını değil köyde, şehirde bile bir erkek doktora gidip kendini ifade edemez. Onun için ben onların soramadığı her şeyi soruyordum. Burası devletin kanalı olduğuna göre, amaç halkı bilgilendirmek değil mi? Bu yüzden de birkaç kere uyarı aldım. Bölüm müdürümüz Muhsin Yıldırım, bana "Çok kahkaha atıyorsun, çok yırtınma. Halk seni STV’deki gibi görmek istiyor. Programda cinsel konular yer almasın" dedi. Ben de "Oradaki program kan, gözyaşı programı. Burada sabah programı yapıyorum, insanlara enerji vermeliyim. Ayrıca ben neşeli bir insanım" diye cevap verdim. Ayrıca göğüs çatalının görünmesi ve mini etek de yasaktı. Bu arada program yapımcımıza da "Emre Kongar, Sunay Akın, Turgut Özakman’ı bir daha asla programa çıkarmayacaksınız" dedi. TRT’den fatura karşılığı ayda 18 bin YTL alıyordum.


YARIN: MEKKE’DE ATATÜRK’E DUA ETTİM



 

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin