Serdar Turgut / GAZETE HABERTÜRK
Her evlilik 2’nci soruyla çöküş sürecine
girmiştir
KANAT Atkaya ile Ezgi Başaran’ın Paris’- te evlendiklerini, tüm
zamanların en iyi kocası olan Ertuğrul Özkök’ün köşesinde
okuduğumda aklıma ilk ve tek gelen fikir, “Keşke Paris’te olsaydım
da onlar imzayı atmadan önce törenin yapıldığı konsolosluğu havaya
uçursaydım” oldu. Bunu kıskandığımdan mı yapıyorum, yooo hayır,
peki Kanat’ı çok sevdiğim ve evlilik acısını fiilen çekmesin mi
diye bu işe girişirdim, buna da hayır, belki Ezgi’yi evlilik
acısından korumak için yapıyor olabilirdim, ama bu da doğru
değil... Orayı sadece prensip itibarıyla havaya uçurmam
gerekecekti.
Aslında ben her evliliğin ikinci değil birinci soruyla çökmeye
başladığını düşünürüm. Memur size soruyu sorduğu anda ve cevabını
alınca çöküş süreci başlar, hiç durmaz. Evlenilen an, her evliliğin
zirve noktasıdır, ondan sonra işler yokuş aşağıya gider ve siz
ikinci soruyu duyuncaya kadar bu gerçeğin farkına varamazsınız. O
ikinci soru da imzalar atıldıktan en geç 24 saat içinde gelir. Yani
anlayacağınız, şu anda dünyadaki her evli insan, aslında imkânsız
ve saçma bir işe giriştiğini anlamış durumdadır.
İkinci sorunun gelişini, mecburen erkek açısından anlatmak
zorundayım. (Evet bu durumda maalesef kendimin de erkek olduğunu
varsaymak zorundayım. Bunu kalıcı bir varsayım değil, bir deney
olarak aktarıyorum sadece burada.) Çünkü kadınların çektikleri
hakkında fazla bilgim yok. Rana’ya sordum, “Saçmalama, vaktin var
mı, çünkü anlatmam birkaç gün sürebilir” dedi. “Ben de sonra
öğrenirim” diyerek bilgilenmemi erteledim.
Bunu, absürd soruları absürd zamanlarda sormaktan erkeklerin de
muaf olmadığını bildiğimi göstermek için yazdım.
Şimdi düşünün, ilk soruya cevap verdikten sonra 24 saat bile
geçmemiş. Siz o an berbat halde olan eski yırtık pırtık tişörtünüzü
sadece alışkanlıktan dolayı giymektesiniz veya evde aileye göre
yemek (yani sulu sebze yemekleri) olduğu halde yine de pizza
ısmarlamak için telefon açmış olabilirsiniz ya da en kötüsünü
anlatayım, her centilmenin yapması gerektiği gibi ikinci bardak
içkinizi almak için mutfağa gitmiş olabilirsiniz. İşte o anlardan
birinde son derece sevecen tonda bir “Neden?” sorusu sorulabilir
size. Hayatınızda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını
anladığınız ve evliliğinizin de çöküşünün başladığı an bu işte.
Aslında erkekler “neden, nasıl” gibi banal sorularla fazla vakit
harcamayı sevmezler ama karıları söz konusu olduğunda yine de
dayanamayıp sorarlar bu soruyu. Kadınlar ise galiba bu tür soruları
sormadan duramıyor gibiler. Erkek tarafı, soruyu en geç 24 saat
içine duyduktan sonra kendi hayatında da “neden” sorusunu sık
kullanmaya başlar ve evliliğinin o noktadan sonraki kısa kalmış
yaşamında bu neden sorusunu daima ama sadece kendisine sorar.
“Kadınlarda da durum böyle mi” diye sordum Rana’ya. Bana sadece,
“Şaka mı yapmaya çalışıyorsun sen, birçok kadın bu soruyu daha ilk
soru bile sorulmadan önce kendisine sorar ve sonra da sormayı hiç
durdurmaz. Aslına bakarsan bunun bir cevabı da yoktur” dedi.
ÖLÜ KOCALAR DERNEĞİ
Ertuğrul ile benim bir zamanlar “Dead Poets Society”den esinlenerek
“Ölü Yayın Yönetmenleri Derneği” diye bir dernek kurma projemiz
vardı. Şimdi baktım da yeterli üye sayısına ulaştık. Yeni üye
Kanat’ı da aramıza alarak “Ölü Kocalar Derneği”ni kursak daha iyi
olacak. Bu dernekte gayet tabii ki ben, sonra Ertuğrul Özkök, Sedat
Ergin ve Kanat Atkaya kurucu üye olacağız.
Kanat, eğer sana neden ölü demeye başladığımı merak ediyorsan hiç
merak etme, bunu yakında tecrübeyle öğreneceksin. Ama bu arada ne
yaparsan yap, gerekirse devrimci şiddet kullan, karının Rana ile
tanışıp konuşmasını kesinlikle önle. Eğer tanışırlarsa neden ölü
sayılman gerektiğini erkenden öğrenebilirsin ve gerçekten ölmeyi
isteyebilirsin.