Filistin Oteli ve Pakmaya
TAŞKIN ŞENOL-STAR GAZETESİ
Irak birlikleri, 1990 yılının Ağustosu'nda Kuveyt'e girdi... O
dönem Günaydın Gazetesi'nde çalışıyorum. Körfez bölgesine kalkan
ilk uçak Bahreyn'e idi... Fotoğraf makinelerim, tele objektiflerim
ve fotoğraf geçmeye yarayan telefoto cihazını yüklenip aynı gün
Bahreyn'e ulaştım. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri derken, hedef
bölgesine bir türlü yaklaşamanın sıkıntısıyla, çaresiz geri
döndüm.
İşgal altındaki Kuveyt veya Irak'a giremedikten sonra boş yere para
harcamanın bir anlamı yoktu.
Neyse ki Ağustos sonunda Irak, Türk gazetecilere vize
verebileceğini açıkladı. Ankara temsilcimiz rahmetli Yavuz Gökmen,
iyi fotoğraf çekmemi de gözönünde bulundurarak beni tercih
etti.
Gerekli evrakı Irak Kültür Merkezi'ne götürdüm. Merkezin Türk
çalışanlarından birisi, 'Küçük bir çanta hazırladım. Zahmet olmazsa
Bağdat'a götürebilir misin?' ricasında bulundu.
Ertesi gün pasaportumla birlikte çantayı teslim aldım. Ne olur ne
olmaz, diyerek içini karıştırdım. Söyledikleri gibi Pakmaya, beyaz
peynir, bebek maması gibi zararsız malzemeler vardı.
Ankara'dan İstanbul'a, oradan da Ürdün'ün başkenti Amman'a uçtuk. O
gece şehirde, günlerdir Amman'da görev yapan, Ankara Haber
Müdürümüz Zafer Gedik'in kaldığı otele gittim. Zafer, Ürdün'ün
altını üstüne getirmiş, Irak'a uygulanan Birleşmiş Milletler
ambargosunun nasıl delindiğini ispatlayan yüzlerce fotoğraf
geçmişti.
BAĞDAT GÜNLERİ
Artık Zafer'in pek ihtiyaç duymayacağı telefotoyu da yanıma aldım.
Ve sabah erkenden Amman Havaalanı'na gittim. Vize almayı başaran
Esen Ünür, Yasemin Çongar, Savaş Ay, Eyüp Coşkun ve Tunca Bengin'le
birlikte... Savaş'ın tecrübesi sayesinde kuyruğun en önüne geçmeyi
ve kalkan son uçağa binmeyi başardık.
Bağdat'ta bizi Enformasyon Bakanlığı yetkilileri karşıladı. Bizim
için görevlendirilenler Türkmen'di ve dolayısıyla dil sıkıntısı da
çekmedik. Bizi Bağdat'ın merkezindeki Filistin Oteli'ne
yerleştirdiler. Dün Amerikan tanklarının açtığı ateş sonucu bir
gazetecinin öldüğü, üçünün ağır yaralandığı otele...
Otele yerleştikten sonra hemen dışarı çıkıp fotoğraf çekmeye
başladım. Iraklılar'ın rehin tuttuğu batılıların eş ve çocukları
gözyaşları içinde uğurlanıyordu. En güzel enstantane ve açıyı
yakalamak için uğraştım.
Gerçekten kendimi şanslı hissediyordum. Gazeteye birinci sayfadan
girecek fotoğraflar çekmiştim. Hikaye de güzeldi!.. Bir dükkanda
filmi yıkatıp bastırdım. Filistin Oteli'nin 8. katındaki odama
geçip, telefoto cihazını kurdum. Telefonu çevirdim, hat almak ne
mümkün? Santralı aradım, 'Tamam' dedi ama o telefon hiç bir zaman
bağlanmadı.
Diğer arkadaşlar da aynı durumda. Çıldıracağım. O dönem uydu
telefonu diye bir şey yok. Daha doğrusu var da biz CNN, BBC gibi
ekiplerde gördüğümüz, küçük bir çanağı olan cihazlarına sadece
gıptayla bakıyoruz.
Aklıma, Ankara'dan emanet edilen çanta geldi. Telefotoyu,
fotoğrafları, makinelerimi ve emanet çantayı yüklenip bir taksiyle
Enformasyon Bakanlığı'na gittim. Türkmen Dairesi Başkanı Abdüllatif
Benderoğlu'nu bulup emanet çantasını teslim ettim.
DOST SESİ!..
Nasıl sevindiğini anlatamam. Hele Pakmaya bir hayli makbule
geçmişti. Sorunumu anlattım. Allah razı olsun, çok yardımcı oldu.
Uluslararasına açık telefonundan o gün ve sonrasındaki her gün
düzenli olarak 16 fotoğraf geçtim. O zamanki teknoloji eski. 3
rengi ayrı ayrı geçiyorsunuz. Her bir renk en az 13-14 dakika
sürüyor. Üzerine bir de yazdırdığım notları ekleyin, Benderoğlu'nun
telefonu 3-4 saat benim emrimde!..
Bağdat'a birlikte gittiğimiz muhabirler haber dahi geçemezken,
Benderoğlu'nun telefonu sayesinde fotoğraflarım ve yazılarım takır
takır gazetemde çıkıyor. İnanılmaz bir gazetecilik keyfi...
Benderoğlu daha sonra emekli olmuştu. Yıllar sonra dün gazeteci
olarak bilgi verirken sesini duydum. Filistin Oteli'nin önünden,
Amerikan tanklarının açtığı ateş sonucu ölen bir gazeteci ile ağır
yaralanan diğer üçüyle ilgili gelişmeleri aktarıyordu. Hayatta
olduğuna nasıl sevindim bilemezsiniz...
Bu yazıyı da zaten bu yüzden kaleme aldım. Büyük iyiliğini gördüğüm
bir Türkmen dostun sesini duymaktan mutlu olurken, Filistin
Oteli'nde saldırıya uğrayan korkusuz meslektaşlarıma gözyaşı
döktüm.
Görev başındayken şehit olan bu gazeteciler ne ilk ne de son
olacak. Ama çok iyi biliyorum ki, bu azgın saldırıya rağmen
Irak'taki gelişmeleri Amerikalı askerlerle birlikte hareket eden
'embedded' gazetecilerden değil bu cesur insanların gözüyle de
izleyeceğiz.
Allah rahmet eylesin...
FİLİSTİN OTELİ´NDE TÜRK GAZETECİLER
Filistin Oteli bu savaşta uluslararası bir otel zinciri kadar meşhur oldu. Oysa Körfez Savaşı sırasında da gazeteciler orada kalmıştı. Hangi gazeteciler mi?
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin