Bülent Arınç gözaltındaki gazeteciler için bunu istiyor!

Başbakan Yardımcısı Arınç, 14 Aralık medya operasyonunda gözaltına alınanlar hakkında konuştu.

Google Haberlere Abone ol
Bülent Arınç gözaltındaki gazeteciler için bunu istiyor!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç 14 Aralık medya operasyonunda gözaltına alınan gazeteciler hakkında konuştu.



14 Aralık operasyonunda henüz mahkemeye sevklerin olmamasının hatırlatılarak, suç delillerinin terör suçlaması için yeterli olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, suç delillerini görmediğini söyledi. 



Avukatların açıklamalarının hatırlatılması üzerine, açıklamaların yanlı olabileceğini ifade eden Arınç, "Yani benim önüme bu kişiler hakkındaki 'suç delili şudur' diye kimse bir şey getirilmedi" dedi.



Kendilerinin ilkeli siyaset yapmayı tercih etmiş insanlar olduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:



''İlkeli siyaset yapmayı kendisine görev bilen bir insan olarak söylüyorum, bu kişilerin neyle suçlandıklarını konusunda kısmen bilgimiz var. Bu bilgilerimizi de Bakanlar Kurulu toplantısından sonra şöyle şöyle şöyle olmuş diye anlattılar. Yani Tahşiyeciler diye bir grup çıkmış, bunlar Risale-i Nur'u farklı yorumlamışlar, Gülen ve Gülen'in çevresindekilerle ihtilafları olmuş, bu ihtilaf üzerine de hedef gösterilmişler. Bulundukları yerlerde bir arama yapılmış, bu aramada bazı silah veya vesaireler tespit edilmiş, sonradan bu el bombaları üzerindeki parmak izlerinin, o kişilere ait değil emniyette ait olduğu iddiası var. Ve aynı zamanda da Zaman gazetesi ve Samanyolu'nda da kendilerinin hedef gösterildiğini, bu hedef gösterilme sonucunda terör örgütü olarak nitelendirildikleri iddia edilmiş. Bu kadarını biliyorum. Bunun dışında kim ne yapmış, hangi deliller var hangi belgeler var bilmiyorum, bilmeme de gerek yok."



Bu olayların benzerlerinin Türkiye'de hemen hemen 6-7 seneden beri dava konusu olduğunu anımsatan Arınç, "Ergenekon davası, Balyoz davası, Kafes davası, bilmem ne davası...  Bu davalar sırasında da emekli generaller, muvazzaf generaller veya astsubaylar yine bazı gazeteciler, yine bazı başka mesleklerin mensupları tutuklandılar, 3-5 sene mahkemeleri devam etti. Tutuklamaları 5 yılı aşanlar oldu. Hatta milletvekillerinden bazıları seçilmiş olmalarına rağmen tahliye edilmedi vesaire" diye konuştu. 



Kendisinin de avukat olduğunu, hak arama konusunda görevleri bulunduğunu ve siyasi davaları, ceza davalarını çok üstlendiğini anlatan Arınç, şunları kaydetti:



''Daha evvel dinlemiştim; Zekeriya Bey'den ve arkadaşlarından da... Onlar siyasi davaları ve ceza davalarını hep üstlenmişler. Benim söylediğim şudur; tutuklama istisnaidir, tutuksuz yargılanmak asıldır. Şüphesiz cürmü meşhut halinde, ağır bir suçun işlenmiş olması halinde, mesela Yasin Börü rahmetli ile ilgili olayda kamera görüntüleri var, itiraflar var, hatta nasıl bir annedir, bir kadının 'bunu öldürürün'diye feryatları var çok acı bir olay, şimdi burada tutuklamazsanız insanlığa karşı, hukuka karşı, adalete karşı suç işlenmiş olur. Ancak bunun dışındaki bütün suçlarda yani  bir kitap yazmak suretiyle, bir televizyon dizisi yapmak suretiyle veya bir başka bir şekilde konuşma buna benzer olaylarla veya eldeki deliller ileride suçun hukuki vasfını değiştirebilecek durumdaysa delilleri yok etme endişesi yoksa sanıkların kaçma kurtulma ihtimali vs yoksa  tutuksuz yargılanmak asıl olmalıdır. Benim bu sözlerim o zaman ne kadar garip karşılandıysa sonradan da ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. O davalar sebebiyle tutuklu olanlar tahliye edildi, parlamenterler meclise girdi hatta o yargılamalar sonunda verilen kararların da doğru olmadıkları yeniden yargılama yapılması gereği ortaya çıktı.''



"Tutuksuz yargılanmaların daha uygun olacağını şahsi olarak ifade edebilirim"



 Bir insanı bir gün bile şahsi hürriyetinden uzak tutmanın  doğru olmadığını vurgulayan Arınç, "Dolayısıyla benim şu safhada söyleyebileceğim, ellerindeki delil nedir bilmiyorum, ne kadar ciddidir bilmiyorum, ne kadar ağırdır bilmiyorum ama konuşulanlara bakarsak tutuklamanın istisnai olması lazım. Yani tutuksuz yargılanmalarının ben şahsen daha doğru olacağını düşünüyorum. İsimleri ne olursa olsun, geçmişte arkadaşlığımızın dostluğumuzun vesairenin olup olmaması önemli değil halk nazarında ve adalet nazarında tutuksuz yargılanmanın esas olması lazım. Dolayısıyla bugün mahkemenin vereceği kararı hepimiz büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Bunun sonrasında bir dava açılırsa yargı safhasını da takip edeceğiz" şeklinde konuştu.



İddianame yazılmadığı sürece, mahkeme bu iddianameyi kabul etmediği sürece kime hangi suç isnat edildiği, hangi delil olduğu, bu delillerin ne kadar ciddi olduğunu bilmelerinin mümkün olmadığını ifade eden Arınç, soruşturmanın gizliliğinin asıl olduğunu söyledi.



Arınç, "Ben kamuoyundaki hassasiyete uygun bir karar çıkmasını dün dilemiştim. Bugün daha açık konuşuyorum. Tutuksuz yargılanmaların Türkiye'nin adaleti bakımından veya halkın vicdanını tatmin etme bakımından daha uygun olacağını şahsi olarak ifade edebilirim" dedi. 



"Biz, bu mücadeleyi de adalet içinde hukuk içinde yapmalıyız"



14 Aralık operasyonunun ardından AB Komisyonu'ndan sert tepkiler geldiğinin anımsatılması üzerine Arınç, Türkiye'deki olaylara dünya, Avrupa Birliği, ABD, bazı kurum ve kuruluşların bigane kalamayacağını ifade etti. Arınç, şöyle devam etti:



''Elbette hassasiyet gösterirler, ancak geçmişten bugüne biliyoruz ki bu tür devletler, bu tür birlikler Türkiye'de olan bitenlerin ne olduğunu anlamadan, hatta anlamaya fırsat bile bulmadan basma kalıp bir takım şikayetlerde bulunabilirler. Tecrübemle biliyorum ki bazı çok satan, çok etkili ve yetkili olduğu söylenen gazetelerde birileri yazı yazmış olabilir, bunların büyük bir kısmı yazılan yazı değil yazdırılan yazıdır. Bir kısmı da belki o insanların ön yargılarını ortaya koyan yazılardır. Bunları bir kenara koyalım. İkincisi Avrupa Birliği'nde de ciddi lobi faaliyetleri yürütürseniz Türkiye'de olan hadiselere yine aynı pencereden bakmak durumunda kalırsanız bilmeden sonradan mahçup olacak şekilde de bu olaylara karşı bir tepki ortaya koyabilirsiniz. AB'nin yetkili organlarında daha olayın sıcaklığı üstündeyken daha ne olduğu bile anlaşılmamışken beklediğimiz tepkiler geldi. Ben bunları, önyargılı olarak görüyorum."



Türkiye'nin AB'ye girmek istediğine işaret eden Arınç, şunları kaydetti:



"Ama AB'den bu tür Türkiye'yi, hükümeti suçlayıcı önyargılı haberler, yorumlar, yazılar gelmeye devam ederse bu ilişkilerimizi zedeleyebilir. Hiçbir AB ülkesinde yargıya hükümetlerin müdahale ettiği görülmemiştir. Bizim ne eksiğimiz var? Bizim de yargıyı yönlendirmemizi veya yargıyı elimize almamızı herhalde beklemiyorlardır. Bir yargı sürecinin doğru veya yanlış, az veya çok işlediğini iddia ettiğimize göre, 'Yargı sürecinin sonunu bekliyelim ama bu arada da basın özgürlüğü zarar görmesin, bu konularda daha dikkatli olalım' diyebilirler. Yoksa üst perdeden kimse bize talimat vermesin. Bu ters tepki meydana getiriyor. Bu tür hadiseler, onların açıklamalarına karşı hükümetimiz de şüphesiz biraz da fazlasını söylemek durumunda kalabiliyor.



Türkiye'de paralel devlet yapılanması diye bir şeyin varlığı iddia ediliyor. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da iddia ediyor, hükümetimiz de buna sahip çıkıyor ve Milli Güvenlik Kurulu'nda da görüşülüp karara bağlandığı kadarıyla ismi ne olursa olsun bir devletin içerisinde ona rakip olarak hiçbir hiyerarşi tanımadan, hiçbir hukuk kuralı ve mevzuat tanımadan farklı bir yapılanma olur ve bu bir alternatif hükümet modeli olarak ortaya çıkacak olursa mevcut seçilmiş hükümetleri devirmeye yönelik bir teşebbüs olursa buna hiçkimse izin veremez. Türkiye'de 1 yıldan bu yana bir takım olaylar da ortaya çıkmıştır ki izinsiz dinlemelerden casusluk faaliyetlerine vesairelerinden yola çıkarak, Türkiye'de böyle bir yapılanmanın mevcudiyeti konusunda ciddi deliller bulunmaktadır. Dolayısıyla biz bu mücadeleyi yapacağız. Onu yapacak olanlardan birisi de benim, ama yaparken bir tek şeye mutlaka dikkat edeceğiz. Bizim partimizin adında adalet var. Adalet bir ihtiyaçtan meydana geliyor.



Bu partiyi 2002'de kuranlardan birisi olarak söylüyorum; adalet her şeyin başıdır, adalet istiyoruz. Siyaset kurumu, o kadar rezil bir duruma gelmişti ki 2000'li yıllara kadar, o kadar itibarsız hale gelmişti ki, o kadar insanların nefretini kazanan bir kurum haline gelmişti ki, biz partimizi kurarken adına adalet koyduk. Adalete inanmış, yolsuzluklarla yasaklarla mücadele etmeyi kendisine prensip edinmiş bir siyasi partiye adaletli davranmak düşer. Biz, bu mücadeleyi de adalet içinde, hukuk içinde yapmalıyız. Yapmaya mecburuz. Adalet dışına, hukuk dışına taşacak bir mücadeleyi kabul etmeyiz. Adalet dışına, hukuk dışına taşan bir mücadeleyi görüyorsanız basın olarak, her zaman bunun feryadını gösterin, biz de bu mücadele içerisinde hukuktan, adaletten ayrılmamaya özen gösterelim."  (AA)


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin