Feridun Düzağaç/RADİKAL
Su içerdim testiden, aklım vardı eskiden
Başlığı muhteşem ‘Haneler’den arakladım. Ee yabancı sayılmam.
Bazen öyle gelişmeler oluyor işte. Bendeniz gerçekten bir
yabancılaşıyorum ki futbola ve onu yazmaya anlatamam. Bu, Radikal
gazetesinde bana büyük bir incelik ve ayrıcalıkla ayrılan bu köşede
kaleme alıyor olduğum 63. yazı imiş. Mevsim pastırma yazı, Asuman
uzaklarda; bir de yılbaşı gecesi Taksim’deki konsere Gümüşsuyu’ndan
yürüyerek gittiğimi, sırasıyla insan ve erkek olmaktan utandığımı
da hesaba katarsak bu yabancılaşmayı anlamak mümkün olabilir. 5’li
7’li ama 6’lı değil. 7’li 9’lu ama 8’li değil, erkek gruplarının
arasından yürümek zorunda kalmak beni bitirdi biraz. Ülkemizin
bütün amatör ve profesyonel futbolcuları sanırdıniz Taksim
Meydanı’nda, sözgelimi sendika mitingine gidiyorlardı sanki. Hepsi
altı pasta kaleciyle karşı karşıya iştahında ve haber
bültenlerindeki o turist kadınları bekliyor gibiydiler. Korkuyla
birbirlerine sarılmış iki genç hanım yanımdan geçerken, ‘Sakın
kolumu bırakma’ diyordu biri diğerine; ‘Hanfendi maalesef kolunuzla
ilgilendiklerini sanmıyorum’ demek geldi içimden; sustum.
Telefonuma zil sesi olarak ‘Gündoğdu’yu yükler Arda’yı antrenmanda
izlemeye giderim de yok yok bir daha hiç bir güç beni o mevsimde o
mevzide tutamaz ve bulamaz. O adamların tribünlerimizi dolduran
genel profili teşkil ettiği gerçeğinden başkası değildir bu
yabancılaşmanın sebebi; o profil ve ben iki yabancı gibiydik.
Asuman sana bile ah edemem bir yılbaşı gecesi Tarlabaşı bulvarında
akaryakıtsız kalasın deyu, of.
***
Futbol arası da yabancılaştırıyor biraz be Ferit; spor sayfaları
mecburen kiki musampa haberlerle doluyor. Anlıyorum ki işkembeden
transfer haberi okumak bir beni bozuyor; herkes halinden memnun.
İki yaz önce medyamız Çelsi’den Makalele’yi yaşlı bir kartal
yapmaya pek bir niyetlilerdi, tiviler altyazı geçince ben bile
inandı idimgeleceğine arkadaşın; uçaktan inen zenci futbolcunun
‘Bak hele Makalele hoşgeldin ülkemize’ diyen hem de spor muhabiri
bir talihsize dönüp alaycı gülümseyerek ‘Meraba canim ben Batista
en buyuk Konya’ demesi ertesi gün haber ve o arkadaşımıza da futbol
dilinde kapak olmuştu, pek bir eğlenmiştim kendi payıma.
Yalandan adamlar geliyor gidiyorlar ve yalandan da olsa giden
geleni aratıyor oysa. Beşiktaşımızın Ramazan transferi genç
Korcan’ın sonu olduğu için Fe ağbinizi bozmuş ve kalbini kırmıştır,
bilesiniz. Gazeteler bir iyilik olsun diye genç Necip’i gerçek
transfer olarak gözüne sokmaya çalışsalar da, biliriz ki Sayın
Denizli genç oyuncuya verecek kredisi olmayan garantici bir banka
gibidir. Galatasaray’a Kosta transferi hayırlı olsun. Haftanın en
çarpıci gelişmesi için bir kelam etmek gerekirse: ‘Melih Şendil ama
Semih hiç değil’ der susarım. Memlekette ne yazık ki böyle işler
vefa duygusu, iyi günde matah bir şeymiş gibi hissettirilen ‘Bizim
çocuk’ mefhumunun bir kandırmaca olduğu kötü günde çıkar ortaya.
Karlos, Dallas’ın Ceyar’ından daha nankörleşir sallar durur
arkasından Fener yönetiminin çıt çıkmaz da, ‘Bizim çocuk’ Semih’le
dalga geçilir, mesaj verilir ve sanki git artık denircesine
arttırılan ücretini hukuk yoluyla çözmeye kalkanda kötü adam
oluverir. Bilinsin ki o takımda servet önerilse bile, sözgelimi
Galatasaray’a gitmeyecek tek Fenerlidir Semih. Endüstrisine
çaktığımın futbolunda artık mumla arasak bulamayacağımız formasına
aşık nesli tükenenlerdendir. Hakem hata yapar, spor muhabiri yapar,
başkan yapar, hoca yapar, genç kaleci yapamaz bir de ‘Bizim çocuk’.
Ülkemizin güzel insanının karakteristiğinde yoktur vefa da ahde
vefa da. Asuman’da da yoktur. Vardır gibidir ve gibiler ülkesinde
gibi gibi severiz birbirimizi biz.
***
İntikam soğuk yenirmiş, sevgili asker Bülent hoca 6 ay mı 8 ay mı
oldu yokluğunuz. Öyle sallamakla olmuyormuş fanatik fanatik ha.
Özledik valla, geçmiş olsun. Geçmiş yazılarımda Ümit Karan’a
sallamışlığım yoksa şu meşhur barına gideyim kendime bu ara
transfer döneminde yeni bir Asuman bulayım diyorum. Geçmişi
bırakmadan geleceğe bakamıyor insan. Kah yalan bir aşkta, kah kötü
bir aşıkta çakılı kalıyor işte; 63 yazının en az 64’ünde mevcut
başkanımıza kendimce haklı sebeplerle muhalefet eden, kelam
yettikçe Sayın Demirören’in yanliş ve hatalı edimleri üzerinden kah
gerçek, kah hayali bir Beşiktaşlılık tanımı yapmayı şiar edinmis
bir dışarıdan yazan olarak, bu değerli köşemdeki varlığımın
önümüzdeki kongreye bağlı olduğunu soylemeye mahal yoktur sanırım.
Bu kesinlikle ‘O varsa ben yokum’ mızıkçılığı değildir. Söyleyecek
sözün kalmayacak olmasındandır; gerçek Beşiktaşlılık duruşunun
gereğidir tam da. Kongre demokrasisine bağlılıktır biraz. Söz
türksel ligiyse sükut la ligadır dedim ya hep, ondandır. Bir dönemi
daha kendisiyle geçirecek mecalimiz yok iken kelimelerin kifayet
edemeyecek olmasındandır. Aslında ikinci dönem yazarlığımda ilkine
kıyasla daha düşük bir küfür istatistiğiyle oynuyordum ve her şey
yolunda gidiyordu; belki öyle olmaya devam edecek, yeni bir başkan
yeni bir yönetim ile yeni ufuklara süzülürken şanlı kartalımız Fe
ağbiniz topa girmeye devam edecek; umut dünyası deyip
bekleyegörelim. Devamlılık hatalarımla berbat ettiğim çileli ve ama
onurlu ömrümde ihtiyaç halinde camı kırılacak ‘Bizim çocuk’
olduğumu hiç unutmayınız. Asuman unuttu siz unutmayınız. Yalandan
da olsa ne güzel gülmüştün bana Asuman, Pinhani dinliyorduk,
manzaramız aşk doluydu, hani bana hani bana oynuyorduk. Yağmurlu
bir günde görmüştüm seni ve yağmuru sevdiğim kadar sevmiştim. Yazık
oldu yarınlara...