"BirGün tüm medya içinde bir terbiye aracı olabilir"

Yeni bir yapılanmayla, yeni BirGün var artık okurların karşısında. Başında da deneyimli gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ... Mavioğlu ile gazetecilik, Türkiye’de medya ve yeni dönemdeki Birgün’ü Sayım Çınar konuştu.

Google Haberlere Abone ol
"BirGün tüm medya içinde bir terbiye aracı olabilir"

Her Gün Yeni Birgün



Medyatava’dan haberini aldık, Yıldırım Türker ve Ece Temelkuran da Birgün’de artık. Yeni bir oluşum var ve başında siz varsınız. Birgün gazetesinin yeni dönemini sizden dinlemek isterim.



Marka isimler, medyanın plazalaşmayla başladı ve neredeyse herkesi sarmaladı. Gazeteci eskiden yaptığı haberle anılırdı ama plaza gazetecisinin gönlünde, dev gibi fotoğraflarının basılması, nal gibi imzasının görünmesi, özel hayatıyla, tutku ve zevkleriyle kendisinden bahsedilmesi yatıyor. Bunun için her yol mubah görülüyor. Şirketler için markalaşma önemlidir kuşkusuz, bunun bir ticari bir karşılığı da var. Ama gazeteciler için marka olmak önemli olmamalı. Çünkü markalaşma temel dert olunca, ne iyi haber üretim tutkusunun, ne yazılamayan haberleri yazılabilir kılmak için verilmesi gereken kavganın değeri kalıyor. Bu nedenle marka olmak için uğraşan bir gazetecilik anlayışından hep uzak durdum. Elbette ki tanınıyor biliniyor olmak güzel ama asıl önemlisi sizin bu mesleği nasıl yaptığınız ve pusulanızın ibresinin nereyi gösterdiği. Bu nedenle ne benim ne de adı geçen diğer yazar ve gazeteci arkadaşlar için Hürriyet, Milliyet, Radikal gibi yerlerde çalıştıktan sonra BirGün’e gelmek Taraf gazetesinin bir yazarının saçmaladığı gibi Çakıl’dan Bursa Köşk Gazinosu’na düşmek anlamına gelmiyor. Asıl olanı, söyleyecek sözümüzün olmasıdır ve özgürlüklerin bu kadar kısıtlandığı bu medya ortamında BirGün’de özgürlük ortamını yakalayabilmiş olmamızdır. Yani serbestçe, özgürce haber kovalamak benim için önemli olan, nerede yapabiliyorsam orası en doğru mecradır benim için.





“Ben hard haberciliği, sistemi sorgulamayı, gerçeği açığa çıkartmayı önemsiyorum.”



Türkiye’de gazetecilik çöküşte bana göre. Bütünlüklü gazete bulmak zor. Sol tandanslı gazeteler eskiden daha çok satardı. Şimdi içerik olarak da, satış olarak da bir düşüş gözlemliyorum.





Radikal ilk kurulduğunda oradaydım. Gazetenin adı kesinleştiğinde, Reha Mağden’in söylediği enteresan bir cümleyi hatırlıyorum. Şöyle demişti: “Bu gazeteyi Aydın Doğan çıkarıyor, büyük ihtimalle ‘radikal’ sözcüğünün içini boşaltmak isteyecek. Bizim yapmamız gereken ise tam tersine içini doldurmak için çaba sarf etmek olmalı.” Bu cümleyi 1996’da Radikal’in haber müdürlüğü görevini üstlenmiş olan Reha’dan duymak önemliydi. Her şeyin içi boşaltılıyor ne yazık ki. Böyle olduğu için Taraf ve Radikal sol gazete sanılıyor hala. Oysa biz içinde çalışırken Radikal’de sınırlarımızın ne olduğunu gösteriyorlardı. İnsan hakları zemininden haberler veriyordu, özgürlükçüydü ama IMF ile ilişkiler, ABD’nin Irak işgali ya da AB meselelerinde hiç de solla ilişkisi olamayacak bir duruşu oldu Radikal’in. Üstelik solcu gazetecilik nedir, bunu bilmiyorum. Yani mesele ‘solcu’ etiketiyle dolaşmakta değil, üretilen haberlerin niteliğindedir. Sistemi sorgulamadan, onun beynini hedef almadan solcu gazetecilik olmaz. Sisteme açıkça ya da çaktırmadan destek olup solcu etiketiyle çalım satacağınıza sistemin üzerini örttüğü gerçekleri açığa çıkarın ve bırakın solcu da olmayıverin. Ben bu nedenle şucu bucu etiketinden ziyade hard habercilik yapıp sistemi sorgulamayı, gerçekleri açığa çıkartmayı önemsiyorum.



Birgün’de kaç kişi yazıyor?



Toplamda 40’a yakın diyebilirim.





“Haber karşılığı reklam almıyoruz, gizli reklam yapmıyoruz.”



Birgün’de düzenli maaş alınıyor mu?



Şu an için maaşlarla ilgili ciddi bir sorun yok. Ama bu, BirGün’ün ekonomik sıkıntılarının sonsuz olacağı gerçeğini değiştirmez. Çünkü büyük sermayenin alanında, büyük sermayeye rağmen gazetecilik yapıyoruz. Basit bir hesap yapalım. Hürriyet’in toplam satışı ve reklam gelirini oranlarsak çok büyük bir kısmın reklamdan geliri olduğunu buluruz. Haber karşılığı reklam almıyoruz, gizli reklam yapmıyoruz, reklam verenin ipleri de hükümetin elinde. Eee nasıl olacak, gazete satarak mı zengin olacağız? Böylesi bir hayal kuran, basın ekonomisinden zerrece nasibini almamıştır. Ama diğer yandan ne kadar muhalif olursak olalım, eğer özel bir cezalandırma fikriyle hareket etmeyeceklerse BirGün’e reklam vermek hiç de çöpe atılmış bir para değildir. BirGün okurları da arabaya biniyorsa, deterjan kullanıyorsa, bankalarla iş yapıyorsa, şirketlerin bize de ihtiyacı var demektir.  Ama reklam geliri gazeteye nefes aldıracak diye kimseye yalvar yakar olmayız. Ya da neredeyse pek çok gazetenin yaptığı gibi şantaj, manipülasyon yapmayız. Diğer yandan reklam verdi diye haberimizi de eksiltmeyiz.



Köşe yazarlarının kalitesinde bir gerileme olduğunu düşünüyorum genel olarak. Edebi olarak da, üslup olarak da, işlenen konular bakımından da sıkıntılı bir dönemde olduğumuzu gözlemliyorum.



Televizyonda kanal kanal gezinen bir takım insanlar var, hükümetin sesi gibiler. Başbakanın dediği en saçma söze bile açıklama ve gerekçe üretmekle görevliler sanki.  Başbakan ‘Her kürtaj bir Uludere’ diyor, devamında Akif Beki, Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak ekranlara koşup aslında başbakanın ne demek istediğini tarif etmeye başlıyorlar.  Hükümetin toplumu ikna etmek için kullandığı isimler bunlar. Yasak av sahasının bekçileri demeli belki de.



Birçok medya patronuyla çalıştınız. Şimdi daha özgürlükçü, serbest bir alandasınız. Nasıl bir sorumluluk yüklüyor bu durum size?



Ağır sorumluluk bir yandan.  Bazen kurdeşen döküyorum. Bunun bir rekabet alanı olduğunun çok farkındayım ve önemli bir sorumluluğun altına girdiğimin bilincindeyim. İyi başlıklar iyi yazılar veren bir gazete olmalı Birgün. Yapılan her yanlış benim canımı yakar.





“Sözünü eksiltmek bir gazetecinin başına gelebilecek en kötü durumdur bence.”



Gazeteciler yazdıkları yerle özdeşleşiyor. Oysa gazeteci yayınla bir olmamalı, kendisi tek başına varlığını sürdürebilmeli. Nuray Mert önemli bir örnek bu noktada bence.



Hürriyet’te yazdığınızda daha çok insana ulaşıyorsunuz ama Hürriyet’te yazarken cümlelerinizi eksiltmek zorundasınız aynı zamanda.  Sözünü eksiltmek bir gazetecinin başına gelebilecek en kötü durumdur bence. Ona dokunma, ona söz söyleme, öbürüne söz söyleme. Gazeteciliğe ilk başladığımda, Hürriyet’teyken ‘altın tavuk’la ilgili bir haber yapmıştım. Hürriyet’in patronunun şirketiydi. Haber gazeteye girmedi ve ben de ilk dersimi almış oldum. O nedenle çok yerde görünmekten ziyade sözünü sakınmadan söyleyebileceğin bir zemine sahip olmak daha önemli.



Avrupa’da sosyal devleti savunan, insanı öncelleyen gazeteler daha fazla şüphesiz. Baktığımda köşe yazarı sayısı bizdeki kadar çok da değil. Bu bolluğu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böylesine sıkı sıkıya koltuğuna bağlı yazarları nasıl anlamalı?



Benden uzak olsunlar ne diyeyim. Benden çıkan yazı bir ahkam yazısı olmaz, içinde haber olan bir yazı olur. Köşelere hakim olan davranış modelini sevmiyorum.



Sosyal medyayla da aranız çok iyi. Twitterda kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?



‘Söylediğim sözler kurumumu bağlamaz’ cümlesi başlıbaşına oradaki özgürlük alanını da tarif ediyor. Eğer özgürce fikirlerini söyleyemeyeceksen o zaman bu alanın ne anlamı var ki? Ben yaşanan olaylarla ilgili gerçekten içimden ne geliyorsa onu yazıyorum, bu noktada kendimi hiç kısıtlamam.





“Tüm medyayla rekabet halindeyiz.”



Bu medya zemininde Taraf ve Radikal ile yarışacak gibi görünüyorsunuz.



Radikal ve Taraf ile yarışmak gibi bir derdimiz yok. Gazeteyi çıkartırsınız, bir fiyatı vardır, sosyalist komünist fark etmez, tüm diğer gazetelerle aynı vitrinde yerini alır, okur sizi ya da bir başka gazeteyi tercih eder. Yaptığımız iyi haberlerle varız, önemli olan bu.  Bu anlamda tüm medyayla rekabet halindeyiz.  Aylar önce ünlü bir televizyoncuyla sohbet ederken, “Bizi terbiye edecek kimse kalmadı” demişti. Tam da bu nedenle BirGün tüm medya için de bir terbiye aracı olabilir.  Yalanı teşhir eden yok, sistemi sorgulayan haberler yapan yok. Birgün bunun için önemli. Yasak av sahasının avcısıyız biz. Öte yandan iyi bir gazetenin nasıl yapılacağını bilmekle herkesin gittiği yoldan gitmeyen bir gazetenin nasıl satılacağını bilmek anlamına gelmiyor.



Keşke şu haberi ben yapsaydım, şu kareyi ben yakalasaydım dediğiniz oluyor mu?



Benim hayatım bunun üzerine kurulu. Geçenlerde Posta gazetesi bir fotoğraf kullanmıştı. Zonguldak’ta köylüler deniz kenarındaki uçuruma boşaltılan inşaat molozlarını toplayıp ekmek paralarını kazanmaya çalışıyorlardı.  Şahane bir fotoğraf, nefis bir başlık... Çok kıskanmıştım.



Birgün’ün web sitesinde de değişiklikler var. Bundan da bahsedelim isterim.



İnternet dünyasını önemsiyoruz, buna göre yatırımlar da yapıyoruz, tıklanma oranı da giderek artıyor ki sevindirici gelişmeler bunlar. Ancak bize ait olan haberleri başka siteler izinsiz ve kaynak göstermeden kullanabiliyor, bu da son derece üzücü. Birgün’e karşı hala bir mesafe olduğunu da görüyorum. Sosyal medyada başka siteler üzerinden bizim haberlerimiz paylaşılıyor, hem de adımız anılmadan. Çok yazık.





“Türkiye’deki hak ihlallerinin başında içerideki gazetecilerin başına gelenler geliyor.”



Tutuklanan gazeteci sayısı korkunç. Bir gazeteci serbest bırakılınca hepsi çıkmış gibi bir algı oluştu. Oysa hala içeride insanlar var.



76 gazeteci içeride hala. Ben gazetecilerin tutuklanmasına karşı hep basın özgürlüğü mücadelesinin içinde oldum, her etkinliğe, her protestoya katıldım. Gazetecilerin duyarsızlığı utandırıcı. İçeride bulunan gazetecilerin büyük çoğu Kürt basınında çalışan gazeteciler.  Geçmişte bombalanan gazeteler oldu. Dağıtımcıları, muhabirleri öldürüldü. Tüm bunlara sessiz kalanlar şimdi de gazetecilerin tutuklanması karşısında suspus durumda. Türkiye’deki hak ihlallerinin başında içerideki gazetecilerin durumu geliyor. Herkes bunun farkında olmalı ve tepkisini göstermeli.





“Muhalif duruşumuzla varız, sempati ve sevgiyi de böyle kazanacağız.”



Birgün’de neler olacak? Muhalif bir gazete olduğu için çeşitli zorluklar yaşıyor. Maaş sorunu çok konuşuldu ne yazık ki, haberciliği tartışılmadı. Yeni yapılanmada neler değişiyor?



Bunca yıldır biriktirdiğimiz gazetecilik tecrübesini aktarıyoruz. Ağustos ayının ortasından başlattığımız bir proje bu. Habercilik yapmak için geldik. Bu, daha önce yapılmadığı anlamına gelmiyor elbette ama daha iyi haberciliğin sınırı yok. Koşturan, kovalayan bir habercilik bahsettiğim. Türkiye’de iki ana olgu gazeteciliğin önünü tıkadı. Büyük sermayeye ait bir alan bu, matbaa, dağıtım sorun olur bu sermayenin parçası değilseniz. İkincisi de iktidarla ilişkiler. Mali denetimler, çıkarılan engeller, davalar vb. Büyük sermayenin bu alanında düşük paralarla bir gazete yapıyoruz, bu yönüyle dezavantajlıyız. Avantajımızsa büyük sermayenin denetimi altında değiliz, her türlü pisliğini ortaya çıkartabilecek potansiyelimiz var. Bizim için bir şirket haberi gizli reklam amacıyla yayınlanmaz, aksine insanları nasıl yoksullaştırdığını, çevreyi nasıl mahvettiğini anlatmak için yapılır. Paramız az evet, düşük tirajlara mahkum edilmişiz ama bu çemberi kırmak mümkün.  Çıktığımızda yüzbinlerce tiraj rakamıyla her dağıtım merkezinde olan, matbaası kendisine ait, son teknolojiyi anında edinebilen, dev binalara sahip bir gazete değiliz. Başka gazeteler bu olanaklarla doğuyor, büyük reklam ve promosyon kampanyalarıyla ilerliyor. Bizimki meşakkalti bir yol. İğneyle kuyu kazmak gibi. Muhalif duruşumuzla varız, sempati ve sevgiyi de böyle büyüteceğiz. Adım adım, basamak basamak ilerleyeceğiz.



Yıldırım Türker, Ece Temelkuran, Nuray Mert, Ahmet Şık, siz… bir de açılan bir dava var başınızda kapak sebebiyle, kimi tartışmalar oldu ama yazarlar artık kesinleşti. Bu ekibi nasıl değerlendirmeli?



Yazarlarımız, arşiv, fotoğraf, internet, gazete baskısı… Her alanda yenilenme var. Gazete 11.000 civarı basılıyordu, şimdi baskı 20.000’lere çıkıyor, giderek 30.000’leri de zorlayacağız. Bu bir test, bakalım iyi malın alıcısı ne kadar, hep birlikte göreceğiz. Birçok gazetenin parayla kuramayacağı ilişkilerimiz var, bu çok önemli. Dostluk ve muhaliflik üzerinden kurulmuş sağlam ilişkiler bunlar. Sermaye medyasının sansürcülüğünden bıkmış herkes Birgün’e yaklaşıyor. Çok sayıda gazeteci destek veriyor. Bu büyük bir avantaj. Pazar ekinde büyük değişim yaşandı. Sağlıklı bir platform haline geldi. Çok iyi yazarlar var. Yeni ekler tasarlıyoruz, Cumartesi için bir projemiz var. Kitapçıklar hazırlıyoruz. Her gün daha iyi Birgün sloganıyla yola çıktık. İşte yazarlar geldi diye bir anda sıçrama olacak değil. Asıl olan iyi habercilik ve unutturulmaya çalışılan hakiki gazeteciliği yaptığımız her haberle hatırlatacağız.



Konuştuğunu yazabilen gazetecilerin varlığı çok önemli. Bir takım gazetecilerin köşeleri ile gerçek hayattaki duruşları çok farklı olabiliyor. Bir yanda sahte dünyanın sahte yazarları var, bir yanda da kalemiyle dili aynı olanlar.



Anayasa tartışmasının da içinde bunlar var, siyasette de, borsada da… Gazeteci her şeyi bilen insan değil. Ama son yıllarda böyle bir durum oldu. Konuşan kelleler, televizyonlarda saatlerce ahkam kesiyor. Ben kendi adıma her konunun içine atlamak gibi bir alışkanlığa sahip değilim. Yeni bir şey söyleyemeyeceksem, yeni bir cümlem yoksa o alana girmem. Yeni cümle söyleyebilmek de dersini  iyi çalışmayı gerektiriyor. BirGün’ün çalışanları dersini hep iyi çalışacak.





SAYIM ÇINAR



sayimc@superonline.com


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin