Can Dündar/MİLLİYET
Bilirkişi
Hep merak ederdim; Türkiye niye yıllar boyu, bu kadar sevdiği
Ata’sına bir film çekemedi diye...
Başıma gelince anladım; çekmek mümkün değilmiş ki...
Hakaret iddiası
“Mustafa” konusunu kendimce kapatmıştım. Filme ilişkin polemiklere
bu köşeyi ayırmamaya da gayret sarf ettim. Ama filmin “Atatürk’e
hakaret” iddiasıyla soruşturulduğunu bu gazetede manşetten
okuduğunuz için sonucu da bilmek istersiniz diye düşündüm.
Bir “yakınıcılarlar” (“müştekiler” yani) , filmde “Atatürk’e
hakaret suçu” işlendiği iddiasıyla savcılığa başvurmuş, savcılık da
soruşturma açmıştı.
Başvuruda “hakaret”in kanıtları nelerdi biliyor musunuz?
- “Mustafa” demekle O’na saygısızlık ediyorduk.
- Film müziği için “Ermeni asıllı Goran Bregoviç”i seçmiştik. (Bu
iddia üzerine Goran’ı aradım; “Ermeni asıllı olduğunu biliyor
muydun?” diye sordum. Bilmiyormuş. O kendini Boşnak sanıyormuş(!).
Bir de Canan Arıtman’a sormaya karar verdik.)
- Filmin dağıtımını dünya çapında Warner Bros firması üstlenmiş. Bu
da “saygısızlığın yabancı destekli uluslararası bir programın
parçası olduğunu kanıtlıyor”muş.
- Filmde Atatürk’ün çocukluğunu Yunanlı ve Makedonyalı iki çocuk
canlandırmış. “Yakınıcılar”, “Neden yabancılar?” diye soruyordu.
(Sanki yıllarca Atatürk rolü için yabancı oyuncu aranmamış
gibi...)
Kanıtlar bunlardı. “Yakınıcılar”, bu verilerden “Amerikan destekli
bir Ermeni-Yunan komplosu“ kokusu almış ve “Bunlar programlı, dış
bağlantılı, ülkeyi parçalamak maksatlı, reklam kokan yayınlardır”
sonucuna varmıştı.
7.5 yıla kadar hapsimi istiyordu.
Hakaret ve aşağılama yok
“Her ülkede böyle paranoyalar olabilir” diyebilirsiniz. Ama bizde
savcılık dilekçeyi işleme koymuş ve bilirkişiye yollamıştı.
Ben de gazetelerden öğrendim: İnceleme tamamlanmış.
Bilirkişiye sorulan soru neydi:
“Filmde Atatürk’e hakaret var mı?”
Bilirkişi ne cevap vermiş:
“Değerlendirmemi yapayım, siz karar verin.”
Savcı da, sigara yasağının sinema filmlerini kapsamadığını, filmde
senaristin kendi sübjektif yorumunu yaptığını ve “bu yorumda
Atatürk’e hakaret veya aşağılama bulunmadığını” yazmış ve
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş.
‘Optik anlatım’ eleştirisi
Buraya kadarı normal. Garip olan şu:
Bilirkişi, son derece titiz bir çalışmayla hakaret iddiasını
incelerken film eleştirisine de girişmiş.
76 maddelik bir rapor hazırlamış.
Bunları da “yanlışlar”, “aykırı yorumlar” ve “eksikler” diye
sınıflandırmış.
Öyle maddeler ki, okudukça “Neden Sayın Bilirkişi, film
eleştirmenliğine ya da bizzat yönetmenliğe soyunmuyor?” diye
düşünmeden edemiyor insan...
Çünkü 24 sayfalık raporda hem tek tek sahneleri eleştiriyor, hem de
filmin nasıl çekilmesi gerektiğini anlatıyor.
Mesela filmde “aydınlık bir optik anlatım” olmamasının, seyircide
bir kasvet havası yarattığını yazıyor.
Müziği “melankolik” buluyor.
“Poz veren Atatürk’e hiç benzemiyor” diyor. Oyuncunun ellerinin
Atatürk’ün ellerine benzemediğinden yakınıyor.
Sofra sahnesindeki rakı kadehinin çok büyük boyutta ve sık sık
yansıtılmasını eleştiriyor.
Fikriye sahnelerini uzun, taarruz sahnelerini kısa buluyor.
“Dansı, içkiyi severdi” sözümüz için, “Günümüz ortamında bu
ifadeler uygun değil” notu düşüyor.
Filmin sonundaki fotoğrafın 30 saniye ekranda kalmasını uzun
buluyor.
Kredilerin sonuna koyduğumuz cümleyi salon boşaldıktan sonra
perdeye çıktığı için değersiz görüyor.
Daha neler...neler...
“Buyurun siz çekin!”
Her bir maddesini tek tek tartışabileceğim bir rapor bu.
Ama özünde, Bilirkişi’nin -mutlaka iyi niyetle- filmi yıllardır
okullarda okutulan inkılap tarihi kitabına benzememekle
eleştirdiğini söylemek mümkün. Oysa “Mustafa”, tam da bu
benzemezlik üzerine kuruluydu; bir ders kitabı değil, süresi
sınırlı bir sinema filmiydi; yönetmeninin öznel bakış açısını
taşıyordu.
Maddi hatalar varsa elbette eleştirilecektir, ancak “Bunu
söylemenin sırası mı?”, “O plan niye 30 saniye?”, “O kadeh niye
büyük?” gibi sorularla bir filmi yargılamayı, düşünce ve yaratım
özgürlüğüyle açıklayabilir misiniz?
70 yıldır neden bir Atatürk filmi çekilemediğini şimdi daha iyi
anlıyor musunuz?