BAŞBAKAN´IN YURTDIŞI GEZİSİNE KATILAN TAHA KIVANÇ: GAZETECİLER HAKSIZ MUAMELEYE TABİ TUTULDU

Başbakan Erdoğan´ın Malezya ve Pakistan´a yaptığı geziyi izleyen gazetecilerden biri de Yeni Şafak´tan Taha Kıvanç, nam-ı diğer Fehmi Koru´ydu. Koru, gazetecilerin işadamları ile aynı parayı ödemesine rağmen farklı otellerde konuk edilmelerini eleştirdi.

Google Haberlere Abone ol
BAŞBAKAN´IN YURTDIŞI GEZİSİNE KATILAN TAHA KIVANÇ: GAZETECİLER HAKSIZ MUAMELEYE TABİ TUTULDU

Giydiklerimiz ve giymediklerimize dair

Başbakanın gezisini izleyen gazeteci grubundan bir arkadaş, bayan meslektaşlara dönerek, "Başörtülerinizi getirdiniz mi?" sorusunu ortaya attı... Adı önünde 'İslâm Cumhuriyeti' ibaresi bulunan Pakistan'da bütün kadınların başlarını örtmelerinin 'zorunlu' olduğunun düşünülmesi doğal... Türkiye'de, pek çok kişi, 'İslâm' denildiğinde hemen bu konuyu aklına getiriyor çünkü...

Ben ise, heyetteki bayan gazetecilere 'başörtüsü' konusunda takılındığını duyduğumda, yıllar önce yaşadığım şaşkınlık aklıma geldiği için, galiba biraz da yüksek sesle, gülmekten kendimi alamadım...

Londra'da yaşadığım dönemde cuma namazını kent merkezindeki küçük bir mescitte kılardım. Hutbeyi, ara ara, adının önünde 'Dr.' unvanı da bulunan genç bir Pakistanlı okur, ardından da namazda önümüze geçerdi. Hutbe için uzun hazırlıklar yaptığı belli olurdu genç adamın; üslubu etkileyiciydi... Namaz sonrası takdirimi belirtmekten kendimi alamazdım...

Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar bayram namazlarına ailelerinin bütün fertlerini getirirler. Yine bir bayram günüydü. Aynı mescide gittim. Bizim 'Dr.' Unvanlı, bir üniversitede öğretim üyesi Pakistanlı namazı kıldırıp bayram hutbesini okudu. Dışarı çıkıp bayramlaştığımızda, her hafta arkasında namaz kıldığımız genç Pakistanlı'nın kendisi gibi genç eşiyle de tanışmış oldum. Alt Kıta'ya ait geleneksel 'sari' giysisi içindeydi genç kadın; Hint filmlerinden hatırlayabileceğiniz üzere, geleneksel giysinin göbek nâhiyesi biraz aralıktır... Pakistanlı hatibin eşinin giysisi de göbek hizasından aralıktı o bayram günü...

Nasıl şaşırdığımı tahmin edemezsiniz...

Daha sonra, yine Londra'da düzenlenen Hz. Peygamber için yazılmış şiirleri şâirlerinin bizzat okunduğu 'Naat gecesi'ne katıldım. 'Naat geceleri', eğitimlilerinin şiir düşkünü olduğu bilinen Pakistan'da sıkça tekrarlanan bir âdetmiş... Londra'daki gecede, 'Peygamber aşkı' her hallerinden belli olan Pakistanlı kadınların, kendi yazdıkları naatleri okudukları sırada, bazılarının başları hafif örtülü olsa bile bir çoğunun başının açık olduğunu gördüğümde artık şaşırmam gerekmiyordu...

Epey uzun yıllardan beri, ülkelerdeki İslâmî uygulamaların 'farklı' olabildiğini biliyorum. Nitekim, Pakistan'da, gözleri dışında her yerini kapatan kadınlar olduğu gibi, üç parçalı giysisiyle dolaşan da çok... Sayısız İslâmî partinin siyaset yaptığı ülkede kimse kimseye karışmadan sürüyor hayatlar... Burada görevli bir gazeteci, "Nereye gitsem, Türk olduğumu öğrenenlerin ilk tepkisi, ülkemizdeki başörtüsüne dönük uygulamaları dile getirmek oluyor" dedi bana. Sıradan halk yanında diplomatlar ve subaylar da aynı soruyu yöneltmekteymiş...

Söylememe herhalde gerek yok: Heyetimizdeki genç bayan gazetecilerin, Malezya ve Pakistan'da Türkiye'dekinden farklı bir kılığa girmeleri gerekmedi. Malezya'da isteyen örtüyor başını, isteyen örtmüyor; örtülü olanlar, hiç değilse benim dikkat ettiklerim, eşarp olarak desensiz ve pastel renklileri tercih ediyorlar. Pakistan ve Malezya, yöneticilerinin iddiaları açısından 'İslâmî' sayılması gereken ülkeler olduklarına göre, Türkiye'de bazılarının, "Bunlar iktidara gelirse her kadının başını örterler" paranoyasının yanlışlığı hemen anlaşılır...

Bu geziye, daha öncki dönemlerde başbakanları izleyen gazete yöneticisi ve yazarlar fazla rağbet etmedi. Hatta Tayyip Erdoğan'ın genel başkan sıfatıyla yaptığı dış gezileri bile Malezya-Pakistan gezisine katılanlardan daha zengin bir gazeteci grubu izlemişti. Türkiye'de önemli olayların yaşandığı, yurtdışı gelişmelerin ülkemizi fena halde ilgilendirdiği bir dönem olmasına rağmen, muhabir arkadaşlar dışında, birkaç Ankara temsilcisi ve bir-iki yazardan ibaret bir gruptuk...

Sanıyorum, başbakanın gezilerini planlayanlar, göze batmaması imkânsız bu ilgisizliğin sebeplerini araştırıp tedbir almayı ihmal etmezler...

Benim görebildiğim en önemli sebep, gazetecilerin hak etmedikleri haksız bir muameleye tâbi tutulmaları... Malezya'da da Pakistan'da da heyetin genelinin kaldığından farklı otellerde konuk edildik; kaldığımız oteller diğerlerinden geri (Pakistan'da bayağı geri) idi. Biz de işadamları ile aynı ücreti ödüyoruz; yani bu, herşeyden önce, 'haksız' bir tavır... Farklı otelde kalmanın olayları izlemeyi zorlaştırması da cabası...

İkinci sebep de, gezilerde 'medyaya açılım' çok sınırlı oluyor. Başbakanlararası görüşmelere AA ve TRT'den muhabirler alınıyor, o kadar... Programdaki etkinliklerin çoğu yerel görevliler tarafından medyaya kapatılıyor. Oysa, program üzerine pazarlıklar sırasında, "Bizim medya her olayı izleyecek" diye direnilebilir pekâlâ...

Hadi şu sebebi de yazayım: Eskiden kalma alışkanlıkla, Kuala Lumpur ve İslâmabad'ta Tayyip Erdoğan şerefine verilecek 'resmi dâvetlere' katılmam gerekebilir diye, siyah takım elbisemi yanımda götürdüm. Her iki ülkede resmi ziyafetlere bizler çağrılmadık. Ne yapayım, ben de, Tayyip Bey'i kaldığı Punjab House'da ziyarete gittiğimizde giydim siyah elbisemi...

Giyim-kuşamlı bir yazı oldu bu ama, olsun; yoksa, "Yediğin içtiğin senin olsun, orada neler giydiğinizi anlat" diyen siz değil miydiniz?

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin