Aliye nasıl biterse bitsin ama...
Elimde
değil artık, bir şey ne kadar büyütülürse, benim de tepkim o kadar
büyüyor. Kurtlar Vadisi'nin sonu ne olacak diye aylarımız geçti
Elimde değil artık, bir şey ne kadar büyütülürse, benim de
tepkim o kadar büyüyor. Kurtlar Vadisi'nin sonu ne olacak diye
aylarımız geçti. Merak edilen sonu en acı biçimiyle Metin Uca
yaşadı. Yüzünde falçata iziyle. Daha önce Aşmalı Konak derdimiz
vardı. O da fiyasko bir filmle bitti. Ardından İstanbul Masalı.
Mutlu son mu heyecanı... Sıradan bir bitiş. Abartmayın ya,
başladığı gibi bitecek işte. Bitiyorlar da. Yüz bölüm devam eden
bir şeyin nasıl biteceği kimin niye bu kadar umurunda ayrıca. Aliye
sayesinde salı günlerini huzur içinde geçiren çok erkek tanıdığım
için, esas olarak kadınların dizisi olduğunu anlayabiliyorum.
Birkaç gözatmışlığım da var. Ama hep aynı şeyler olmuyor mu o
dizide? Aliye zaten küllerinden doğan külkedisi. Her felaketle
büyük bir sakinlikle başediyor. O bir yana da iki çocuğun başına
gelmeyen kalmadı. Kazalar, kaçırılmalar, terkedişler. Siyah beyaz
Türk filmlerinin bir Ömercik'i vardı. Benim adaşım. Çocuğa öyle
bilmiş cümleler söyletirlerdi ki... "Sen üzülme anneciğim ben
boyacılık yapar geçimimizi sağlarım." Ama bu iddialı sözler
annelerin gözyaşlarına mani olmazdı. Şimdi izleyince sinir olmakla
gülmek arasında gidip geliyor insan. Aliye'de bu çocuklardan bir
değil iki tane var üstelik. Komşuluğa gelseler, mıncıklayıp
sevebilirsiniz. Ama Aliye nasıl bitecek adlı magazin dizisinin
muhatabı bu yavrucaklar olunca yıpranıyorsunuz. İşin komik tarafı
özellikle Özel Hat'ta adını hatırlamayadığım muhabirin tek işi bu.
Arda ile
Ayşe'nin ağzından Aliye'nin nasıl biteceğine dair ipuçları almak. O
kadarla da sınırlı değil. Bu çocukların aile, trafik kazası, üvey
baba, kardeş sevgisi, aldatma konusundaki fikirlerini de bize
ulaştırıyor. Arda'ya göre, "üvey baba yedek baba gibi bir şey. Pek
iyi değil." Ayşe tam aksini düşünmekte, "üvey baba da iyi
olabilir." Hadi bakalım, kanaat oluşturun. İşin ilginç yanı o
programın da ratingi neredeyse dizi kadar yüksek. Acaba millet,
akıl fikir almak için gerçekten mi bu kadar küçük yaşa düştü, yoksa
"çocuktan al haberi" lafına olan inanç mı arttı? Her iki şık da
korkunç. Sadece sevimli diye bu iki çocuğu izlemiyorlar anlaşılan.
Ki bu durumda çocukların sevimliliği de tartışmaya açık bir hâl
alıyor. Çok mu kötüyüm? Minik yavrular hakkında böyle yazdığın
için. Ya onları birer dizi karakteri olmaktan çıkarıp şımarık
çocuklara dönüştürenler... Az mı kötüler? Neyse. "Işık o oğlum
ışık" reklam filminde izlediğimiz Çocuklar Duymasın'ın Havuç'u da,
eski ilgiyi arıyormuş. Nafile tabii. Aliye nasıl bitecek diye her
magazin programında karşımıza çıkan ve muhtemelen ileride Havuç
abilerine benzeyecek bu çocukları yapımcılar susturmayacak belli.
Ya anne babalar. Hayır hiçbiri mani olmazsa, bu çocuklardan iki
tane Ömercik çıkacak ki, dayanması hakikaten zor olacak...
Eğitim de yetmiyor demek ki
Cem Yılmaz, eğitim şart lafını komediye çevirmeden önce, her şeyin
çözümünü eğitimde arayanlar vardı. Hâlâ da var. Hayat çok garip
oysa. Danıştay'ın bir üyesi, bir avukat tarafından öldürüldü.
Türban, laiklik filan bir yana... Yaşanan gergin ortamı sakince
analiz edenler o konularda doğru laflar eder umarım. Ben meslek
kısmıyla ilgiliyim. Çünkü o iki kişi, aynı hukuk sıralarından
geçtiler, aynı müfredatı okudular, biri adalet dağıtmak isterken,
diğeri katil oldu. Cinayeti işleyenin bir avukat olduğunu
duyduğumda, hukuğun üstünlüğü kavramını
dört yıl okuyan, sorunların çözümünün adalette yattığı öğretilen,
insan hayatının en kutsal varlık olduğunu bilmesi gereken ve bu
cümleler için yüzlerce sınavdan geçen birine, eğitim denilen
kelimenin hiç değmediğini düşündüm. Elbette zihin dünyası denilen
şey eğitim dışıyla da oluşuyor. Ama bir cümle, inandırıcı olan bir
cümle bile yeterdi cinayeti engellemeye. Avcılık yapan veteriner,
hastasına bakmayarak öldüren doktor, fikri yerine yumruğunu
kullanan gazeteci, gol atacağına tekme atan futbolcu... Tuhaf
sadece. Ama hukuk yerine tabanca tercihini
kullanan bir avukat trajik ötesi bir şey. Onun hukuk fakültesine
hiç uğramamış olmasını
diliyorum. Yoksa eğitim şart kelimesi gerçekten komediye dönüşecek
gözümde...
Sadece yürüseler
Manken infazı bizim ülkede en kolay şey. Aptal sarışın tekerlemesi
aptal mankene kadar döndü. Buna itirazım var. Yine de bazı
mankenlerin konuşmaları acayip eğlenceli. Biz bu aşkla göklere
uçacaktık Yalın'la aşk yaşayan Tuba Unsal, zengin kocasıyla
birlikteyken insanların kendisine bakmadığından şikayet etmiş.
Evliler diye... Aile müessesine en enterasan bakışlardan biri. Arzu
nesnesi olmayı biraz abartmış deyip geçilebilir. Ayrıca bu aşkıyla
da göklere zor uçabilir. Tuğba Özay da "Militan olup dağlara
çıkmayı düşündüm" demiş. Tamam o da sosyalliği abartmış, kabul
edelim. Gerçi bir kamere
şakasında, yüz bin dolar karşılığında siyasi partisini
değiştirmekten imtina etmemişti. Galatasaraylı Emre'yle uzun yıllar
sevgili olduktan sonra, yeni aşkalara yelken açan Aysun Kayacı'nın
da itirafı müthiş, "Bundan sonra daldan dala konacağım." Konuyor
da. Adını koymuş sadece. Deniz Akkaya'nın, Nilay Dorsa'nın
bombalarını da geçiyorum. Hepsini bir kalemde harcamama çabasına
devam ediyorum ama Aliye'deki çocuklar gibi konuşmaları, bu
konuşmaların da hergün pişirilmesi karşısında, konuştukları kadar
podyumda yürüseler daha iyi olmaz mı demeyi de bir görev
sayıyorum.