AKİF BEKİ'NİN CİDDİYE ALMADIĞI RAPOR HAKKINDA BAŞBAKAN ABD'DEN HESAP SORACAK

Semih İdiz, Başbakan'ın, eski basın danışmanının aksine, basın özgürlüğü konusunda Türkiye'yi eleştiren ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık Türkiye İnsan Hakları Raporu'nu ciddiye aldığını yazıyor.

Google Haberlere Abone ol
AKİF BEKİ'NİN CİDDİYE ALMADIĞI RAPOR HAKKINDA BAŞBAKAN ABD'DEN HESAP SORACAK

Semih İdiz/MİLLİYET


ABD’den Erdoğan’a basın özgürlüğü suçlaması


İktidar ile herhangi bir “organik” veya “inorganik” bağlantısı olmayan özgür basına karşı artan baskılar, AB Komisyonu’nun 2008 İlerleme Raporu ve Avrupa Parlamentosu’nun 2008 Türkiye Raporu’ndan sonra, bu kez ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık Türkiye İnsan Hakları Raporu’na da girdi.


Gerçi Başbakan’ın eski basın danışmanı ve akreditasyon krizinin mimarı Akif Beki’nin rapor konusundaki değerlendirmesi “Ciddiye alınacak bir şey yok” şeklinde. Ancak, dostumuz Amberin Zaman’ın Taraf gazetesinde dün yer alan haberine bakılacaksa olursa, Başbakan Erdoğan aynı kanaatte değil.


Erdoğan, raporun basın özgürlüğüyle ilgili kısmını o kadar içerlemiş ki, bu hafta Ankara’da olması beklenen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan “Bu nasıl rapor?” diye hesap soracakmış. Özetle, bir ikinci “Davos” hadisesi yaşayabiliriz.


Amberin Zaman’a göre, Erdoğan, “isim vermeden”, konunun raporda “Doğan Grubu’nun ‘uluslararası kampanyası neticesinde” yer aldığını da savunmuş. Belli ki bu konuda artan uluslararası ilgi Başbakan’ı rahatsız etmeye başladı ve bunun için şimdi “suçlu” arıyor.


Aslında Erdoğan’ın ABD raporuna niçin kızdığı bizce ortada. Hatırlanacaktır, AB Komisyonu ile Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporlarında, basın özgürlüğüne karşı artan baskılara isim vermeden değiniliyor. 

Erdoğan’dan ismen söz edildi
Başka bir ifadeyle, “Basını boykot edin” çağrılarıyla bu baskıların “orkestrasyonunu” sağlıyor görüntüsüne rağmen, Başbakan Erdoğan’dan ismen söz edilmiyor, bunun yerine “üst düzey yetkililer” gibi genellemeler kullanılıyor.


Fakat ABD’nin İnsan Hakları Raporu’nda durum böyle değil. Bu rapor, AB Komisyonu’nun raporuna oranla daha büyük bir cesaretle, Başbakan Erdoğan’dan ismen söz ediyor.


Raporda, basın özgürlüğünün yasal teminat altına almasına karşın, hükümetin bazı hallerde bu özgürlüğü sınırladığına işaret ediliyor. Medya kuruluşları olan bazı holdinglerin, muhabirlerinin hükümet aleyhinde yazmaları halinde iş fırsatlarından yoksun bırakılma endişesiyle yaşadıklarına da işaret ediliyor.


Hükümet yetkilileriyle Başbakan Erdoğan’ın “özellikle, Almanya’da yayımlanan ve yolsuzlukla suçlanıp iktidar partisi ile bağlantılı olduğu iddia edilen kuruluşlarla ilgili raporların yayımlanmasından sonra” basına ve medya sahiplerine ağır eleştirilerde bulunduklarına işaret ediliyor. 

Sınırlamalara değiniliyor
Başbakanlık’ın akreditasyon iptallerine ve internete getirilen sınırlamalara da değinen rapor, tümüyle Türk kaynaklarına dayanarak elde ettiği delilleri uzun uzun sıralayarak, ülkemizde basın özgürlüğüyle ilgili hazin durumu açıkça ortaya koyuyor. Fakat burada maalesef bu ayrıntılara girecek yerimiz yok.


Yazımıza son vermeden önce, rapora tepki duyan ve “ABD asıl kendisine karne versin” diyen yaklaşıma değinmek istiyoruz. Bunu Amerikalılara biz de sorduk çünkü bu itirazda haklılık payı var bizce.


Aldığımız yanıt ise, “Hiç endişelenmeyin, biz de denetleniyoruz. Üstelik karnemizi yılda bir değil, neredeyse her gün alıyoruz” oldu. Bu konuda bizi Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’ne (ACLU) yönlendirdiler. İlgilenenler için de www.aclu.org adresini verdiler.


Ayrıca, “Bizim orada çıkan eleştirileri ciddiye almamak gibi bir lüksümüz yok” eklemesinde bulunarak, Obama döneminde insan haklarına verilen önemin çok daha net görüleceğinin altını çizdiler.


Tabii bunu yaşayarak göreceğiz. Ancak bu durumlarda bir hususu her zaman tekrarlama ihtiyacını duyuyoruz. Varsayalım ki ABD insan hakları ve basın özgürlüğü açısından gerçekten berbat bir yer. Bu durum hiçbir zaman bizim de öyle olmamıza izin çıkarmaz.

Sıradaki Haber İçin Sürükleyin