Ahmet Altan / TARAF
Sayın Yargıtay Başkanı, bakın sonunda hukuk ne hale geldi...
Dün öğleden sonra Yasemin Çongar’la birlikte savcıya gittik.
Gazetenin haber toplantısı vardı.
Benim yazılacak yazım vardı.
Üstelik bir de sakatlandığım için doğru dürüst yürüyemiyorum, bir
yerden bir yere bastona dayana dayana gitmeye uğraşıyorum.
Ama “hukuk” çağırıyor, yapacak bir şey yok.
Gittik.
Nezaket cümlelerinden ve kimliklerimizin saptanmasından sonra savcı
isnat edilen “suçu” söyledi.
Bülent Ersoy hakkında yazdığımız yazılarda “suçu” ve “suçluyu”
övmekten ifademizi almak istiyorlar.
“İfademizi bu konuda alamazsınız,” dedik.
Çünkü Bülent Ersoy’un söylediklerinin “suç” olması için bu konuda
bir mahkeme kararı olması gerekiyor.
Ersoy’un söylediklerinin “suç” olduğunu belirten bir karar yok.
Ayrıca Ersoy şu anda “suçlu” da değil çükü hakkında bir mahkeme
kararı çıkmamış.
“Suç yok, suçlu yok, nasıl olmayan bir suçu ve suçluyu övmekten
dolayı bizi ifadeye çağırabiliyorsunuz?” dedik.
“Zaman aşımını kesmek için dosya açıldı,” dedi savcı.
“Bu dosyayı açamazsınız,” dedik. “Ortada bir suç yokken dosya
açmak, ifade almak hukuka aykırıdır. Bülent Ersoy’un yargılanıp
yargılanmayacağı bile belli değilken nasıl onu suçlu ilan eder,
söylediklerinin suç olduğuna karar verebilirsiniz? Böyle bir
yetkiniz yok. Yürüyen başka bir hukuki sürece müdahale ediyorsunuz.
Asıl suç budur.”
Bizim bir suçluyu övmekten hakkımızda dosya açılabilmesi için orada
bir suçlu olması gerekiyor.
Hakkında mahkeme kararı bulunan bir suçlu var mı ortada?
Yok.
Biz nasıl çağrılabiliyoruz savcılığa peki?
Ortada suçlu yokken biz nasıl “suçluyu övme” suçunu işlemiş
olabiliriz?
Savcılık, bizi “olmayan” bir suçun “şüphelileri” olarak oraya
çağırma hakkını nereden alıyor?
Hangi yasaya göre bizi çağırtabiliyor?
Bülent Ersoy’un “suçlu” olduğuna savcılık nasıl karar verdi?
Var mı böyle bir yetkisi?
Yok.
Yetkisi olmadığı halde bu işlemi nasıl yapabiliyor?
Bir hukuk müessesi olan savcılığın bu işlemi hukuka uygun mu?
Hukuka uygun değilse, savcılığa hukuka uygun olmayan bir dosyayı
açabilme cesaretini veren ne?
Bu, hukuk değil.
Bu, keyfilik işte.
Hakkımızda bu dosyayı açanlar hakkında idari ve hukuki işlem
yapılması istediğimi ifademe yazdırdım.
Sonucun ne olacağını göreceğiz.
Yargıtay Başkanı, geçen gün yaptığı konuşmada “hukuk sistemine”
saygılı olunmasını istedi.
Biz saygılıyız.
Asıl hukukçuların, “hukuk sistemine” saygılı davranmalarını
sağlamak gerekiyor.
Yargıtay Başsavcısı da, AKP hakkında hazırladığı iddianamede, suç
“olmayan” sözleri de “suç” gibi göstererek yeni “suçlar” icat
etmişti.
Henüz Temyiz’de görüşülmemiş bir davanın sanığının sözlerini, o
sanıkla AKP arasında bir bağ olduğunu kanıtlamaya bile gerek
duymadan “delil” olarak kullanmıştı.
Hukukçuluk ciddi bir iş.
Yargı bir toplumda mutlaka “saygıdeğer” bir konumda olmalı.
Bunun için “adil” olması, evrensel hukukun kurallarına uyması,
makamını keyfiliğe alet etmemesi ve toplumuna saygı göstermesi
gerekir.
“Ben savcıyım, canımın istediği gibi iddianame yazar ülkeyi
karıştırırım,” ya da “ben savcıyım, canım isterse olmayan suç için
dosya açarım” diyemez kimse.
Bu toplum size büyük bir güç vermiş.
Bunu adalete uygun olarak kullanmanızı bekliyor.
O gücü, hukukun dışına çıkmak için kullanamazsınız.
Bizim elimiz kalem tutuyor, sesimizi duyurma imkânımız var, ona
rağmen böylesine fütursuz bir hukuksuzluğun muhatabı oluyoruz, bir
de Anadolu’daki insanları, seslerini duyuramayanları düşünün,
onların başlarına neler geliyor.
Bu toplumu koruması gereken hukukçular hukuku hiçe sayarsa, bu
toplumu kim hukukçulardan koruyacak?
Hukuk adına yapıldığı söylenen bu keyfiliklere karşı bu toplum
kendini nasıl savunacak?
Darbeyi öven, mesnetsiz iddianame yazan, olmayan suça dosya açan
hukukçularla hayatımızı nasıl sürdüreceğiz?
Sayın Yargıtay Başkanı’nın bu konularda bir cevabı var mı?
Artık iyice anlaşılıyor ki en büyük sorunlarımızdan biri
hukuksuzluk...
Ve, ne yazık ki bu hukuksuzluk bizzat “hukuk sisteminin” içinden
kaynaklanıyor.
İsmet Paşa, parlamentodaki bir linç girişiminden sonra olanları
kınamak için kürsüye çıktığında “Dışardan adam mı getirelim”
demişti.
Yaşasaydı, bu hukukçuların hukuksuzluğu karşısında da herhalde aynı
sözleri söylerdi.
“Ne yapalım, dışardan adam mı getirelim?”