Ahmet Altan'ın gazetem.net'te yayınlanan yazısı:
Genç subaylar, nasıl bir general olmak istiyorsunuz?
Birçok güzel filmin, birçok romanın neredeyse romantik bir tını
kazanmış olan o sevimli klişesi, daha jeneriğinde muhtemel bir aşkı
akla getiren o iki kelimelik tamlaması, o “genç subay” sözcüğü
nasıl oldu da bizim ülkemizde ürkütücü bir dehşeti, ölümlerle,
idamlarla, zindanlarla dolu bir cehennemi hatırlatan tatsız bir
tanımlamaya dönüştü.
Niye biz bu sözcükleri bir gazetenin manşetinde gördüğümüzde güven
dolu bir sempatiyle gülümseyemiyor da uğursuz bir işarete rastlamış
gibi irkiliyoruz?
En güzel yıllarını kavurucu bir güneşte ya da gökyüzünün bile buz
kestiği soğukta talimler yaparak, manevralara katılarak, kanlı
çatışmalar yaşayarak, ıssız dağ köylerinde nöbet tutarak geçiren
genç subaylar, sizler, o yalnız saatlerinizde ruhunuzda
beslediğiniz parlak hayallerinizin arasında kendi halkınızı
korkutma hayalini de barındırıyor musunuz gerçekten?
Korkulan biri olmayı sevilen biri olmaya tercih ediyor musunuz?
Bu ülkeyi “herkesten” fazla sevdiğinize inanmanın, sizi o okullarda
okutan, sizi giydiren, belinize, taktığınız günün heyecanını hiç
unutmayacağınız, o sırma saplı meçinizi takan, bunun için büyük
fedakarlıklara katlanan “herkese” karşı bir haksızlık, hatta ayıp
olacağını hiç aklınızdan geçirmiyor musunuz?
Çocukluğunuzu, komşu teyzeleri, amcaları, abileri, ablaları bir
düşünün, bu ülke o insanlarla dolu, siz o insanların bu ülkeyi
sizin kadar sevmediklerini niye düşünüyorsunuz?
Onlar bunu hak etmek için ne yaptı?
Siz bunu hak etmek için ne yaptınız?
Hepiniz bir gün apoletleri ışıltılı bir general olmayı
düşlüyorsunuz, bence de böyle düşlemelisiniz zaten ama kendinize
hiç sordunuz mu nasıl bir general olmak istiyorsunuz?
Birçok general var biliyorsunuz.
Üstelik örnekleri çok yakınızda dolaşıyor.
“Bu savaş daha önceki savaşların hiçbirine benzemeyecek” diyen ve
gerçekten daha önceki hiçbir savaşa benzemeyen bir savaşta, yüz bin
kişiyle Irak’ı üç haftada ele geçiren, bütün kuvvetlerini
koordinasyon içinde kullanan, yüzlerce kilometrelik açık alanda
lojistik desteğini aksatmadan sürdüren Amerikalı Franks da bir
general.
“Kağıdı boyayarak para yapmanın” ekonomiyi kurtaracağına inanan,
siyasete müdahale eden, Avrupa Birliğine karşı İran’la işbirliği
yapmayı öneren, toplantılarda kendi vatandaşlarıyla kavga eden
Orgeneral Kılınç da bir general.
Siz nasıl bir general olmak istiyorsunuz?
Askeri açıdan hangisi daha başarılı?
Kendisine verilen emir haksız olsa da bu emri kendi mesleğinin
kurallarına uygun olarak en iyi biçimde uygulayan mı yoksa “bana
kimse emir veremez” tavrıyla siyasete müdahale eden biri mi?
Uluslararası askeri mahfillerde bu iki generalden hangisi daha
fazla saygı görür sizce?
Yeni askeri stratejiler yaratan bir general mi yoksa bırakın o
staretejiyi yaratmayı yaratılmış olanı bile algılayamayan bir
general mi?
Bütün ülke sizin “tedirgin” olduğunuzu öğrendi?
Niye tedirginsiniz?
Hemen burnumuzun dibinde duran yüz bin kişilik Amerikan
kuvvetleriyle bir gün kapışmamız halinde altı yüz bin kişilik
ordumuzla onları hemen yenemeyeceğimiz ihtimali mi sizi tedirgin
ediyor?
Yoksa ordumuzun teknolojik donanımının batılı ülkelere göre çok
geri olmasından mı rahatsızsınız?
Okyanusların ötesinden gelen Amerika’nın yüz bin kişiyle üç haftada
aldığı Irak’a biz üç yüz bin kişiyle girseydik sonuç ne olurdu diye
kendinize sorduğunuz da mı sizi huzursuz edecek bir şeyler geçiyor
aklınızdan?
Ama okuduğumuza göre tedirginliğinizin askeri olaylarla bir ilgisi
yokmuş.
Siz Türkiye’yi yöneten bir siyasi partiden tedirginmişsiniz?
Siyasi partilerin silahı yoktur.
Her ordu bir siyasi partiyi yenebilir, büyükleriniz defalarca
yendi.
Silahsız birilerini korkutmak, silahsız insanları yenmek askeri bir
başarı sayılır mı sizce?
Sizi yetiştirenler gerçekten sizi silahsız partileri korkutmanız ya
da onları yenmeniz için mi yetiştirdi yoksa Amerikanın yüz bin
kişilik kuvvetinden daha sağlam bir ordu yaratabilmeniz, bunun
hayalini kurmanız için mi yetiştirdi?
Sizce biz sizi niye yetiştirdik?
Siz, siyasetten tedirgin olmayın, o partileri iktidara getiren
anneleriniz, babalarınız, amcalarınız, teyzeleriniz, abileriniz,
ablalarınız, o siyasi partiler hata yaptığında bunun çaresini
bulur.
Sizden beklenen, yüz bin Amerikan askerini gerektiğinde yenebilecek
yetenekte bir ordu yaratmanızdır.
Bence tedirgin olacaksanız, kendi mesleğinizdeki eksikliklerden
tedirgin olun.
Unutmayın ki siyasete bulaşan ordular düşmanı yenmekte hep
zorluklarla karşılaşmıştır, kütüphanelerinizdeki kitaplardan Balkan
Savaşları'nı, Birinci Dünya Savaşı'nı bence bir daha okuyun, o
savaşları niye kaybettiğimizi bir daha düşünün.
Ve, nasıl bir general olmak istediğinize iyi karar verin.
Dünyanın bütün askeri okullarında stratejileri okunan bir general
mi yoksa “boyalı kağıttan para yapmak” isteyen bir general mi olmak
istiyorsunuz?
Unutmayın ki yanlış karar verirseniz, sonunda sizi bugünlere
getiren kendi insanlarınızı tedirgin edersiniz.
Ve, sizin de bildiğiniz gibi tedirgin olmak iyi bir şey
değildir.
AHMET ALTAN´DAN GENÇ SUBAYLARA: NASIL BİR GENERAL OLMAK İSTİYORSUNUZ?
"Genç subaylar" tartışmasına bugünkü yazısıyla Ahmet Altan da katıldı. Altan, genç subaylara "Dünyanın bütün askeri okullarında stratejileri okunan bir general mi yoksa “boyalı kağıttan para yapmak” isteyen bir general mi olmak istiyorsunuz?" diye sordu.
Sıradaki Haber İçin Sürükleyin